Yıl: 2004/ Cilt: 6 Sayı: 2 Sıra: 1 / No: 211 /     DOI:

Türkiye'de Sendika Üyeliği ve Sendikalaşma İstatistikleri
Aziz ÇELİK
Kristal-İş Eğitim Müdürü

1 GİRİŞ

Sendika üyeliği ve sendikalaşma oranları ile ilgili veriler hem siyasal karar alıcılar hem de sosyal taraflar açısından yaşamsal öneme sahiptir. Sosyal politika ve çalışma yaşamı konularında bilimsel çalışma ve araştırma yapanların da en çok ihtiyaç duyduğu verilerin başında sendikalaşma istatistikleri gelmektedir.

Bu çalışmada, spesifik olarak ülkemizde sendikalı işçi sayısı ve sendikalaşma oranlarına ilişkin istatistikler incelenecek ve bu istatistiklerin gerçek durumu ne kadar yansıttığı tartışılacaktır. Sendikalaşma ile ilgili diğer sorunlar, sendikalaşma düzeyini etkileyen faktörler bu çalışmanın kapsamı dışındadır.

Çalışmada önce kısaca Dünyada sendikalaşma oranına ilişkin gelişmeler ele alınacak ve son yıllarda yaşanan farklı eğilimler değerlendirilecektir. Ardından, sendika üyeliği ve sendikalaşma oranı konusunda özellikle ülkemizde yaşanan veri karmaşası ele alınacak, konu ile ilgili metotlar ve veri toplama kaynakları değerlendirilecektir.
274 ve 275 sayılı yasaların yürürlükte olduğu 1963-1982 döneminde sendikalaşma istatistikleri kısaca değerlendirildikten sonra 1983'te yürürlüğe giren 2821 ve 2822 sayılı yasalar döneminde sendikalaşma istatistikleri ayrıntılı olarak irdelenecektir.

Çalışmada son olarak ülkemizdeki resmi sendikalaşma istatistiklerinin bilimsellikten uzak ve güvenilir olmayışının sebepleri ele alınacak; sağlıklı bir sendikalaşma istatistiği için yapılması gerekenlere ve alternatif bir sendikalaşma oranı hesaplama denemesine yer verilecektir.

2 SENDİKALAR NEREYE?

Sendikaların yaşadığı güç kaybı; özellikle üye sayısının ve sendikalaşma oranının azalması, 1980'lı yıllardan bu yana sosyal bilimlerde "sendikaların geleceği" konusunu önemli tartışmalardan biri haline getirmiştir. Fordist uzlaşmanın 1970'lerde çökmesi, neoliberal iktisat politikalarının artan egemenliği, esnekleşme ve kuralsızlaşma (deregulation) yaklaşımlarının çalışma hayatında yaygınlaşması, ekonomide devletin rolünün zayıflatılması ve işgücünün bileşiminin değişmesi gibi faktörler nedeniyle sendikalar 1980'lı yıllarla birlikte ciddi bir üye kaybına uğramaya başladılar (1).

ILO, 1997 yılında yayınladığı bir çalışmada düzenli ve karşılaştırılabilir veri alınan 70'e yakın ülkeden 35'inde sendika üye sayısının 1980'lı yıllarda ciddi bir biçimde düştüğünü belirtmektedir (2). Bu ülkelerin bir kısmı geleneksel olarak sendikaların güçlü olduğu ülkelerdir. Ancak önemli bir kısmını ise, 1990 öncesi zorunlu (devlet) sendikacılığın bulunduğu eski Doğu Avrupa Ülkeleri ve Sovyetler Birliği oluşturmaktadır.

Sendikaların kaybı üye sayısı ile sınırlı kalmadı. 1974 yılında İngiliz Kömür Madencileri Sendikası Muhafazakar hükümeti devirmişti. On yıl sonra bu kez Muhafazakar Margaret Thatcher hükümeti madencilerin grevini kırdı. Aynı yıllarda ABD'de Ronald Reagan yönetimi hava kontrolörlerinin grevini başarısızlığa uğrattı. Bu gelişmeler sendikaların gücü açısından bir dönüm noktasına işaret ediyordu.

Yönetim ve gelecek bilimci Peter F. Drucker sendikalar 20. yüzyılın en başarılı kuruluşları olarak değerlendirilebilir saptamasından sonra soruyor: "İşçi sendikaları ayakta kalabilir mi (3)?" Bu tartışma bütün 90'lı yıllara damgasını vurgu. Ancak özellikle sendikaların üye sayıları ve sendikalaşma oranları konusunda 90'ların ortasına gelindiğinde farklı eğilimlerin de olduğu dikkat çekmeye başladı. Sendikalaşma oranlarında genel bir düşüş yaşanmakla birlikte bunun her yerde böyle olmadığı görüldü.

İngiltere, Fransa, Portekiz, ABD'de üye sayılarında keskin bir düşüş görülürken; pek çok gelişmiş ülkede üye sayılarının ya çok az düştüğü ya da kendini koruduğu, Avustralya, Almanya, Japonya, Danimarka, İspanya gibi; ya da artış gösterdiği görüldü, Kanada, Finlandiya, Norveç, İsveç gibi. Dünya Bankası verilerine göre 1970'lerde yüzde 43 olan OECD ülkeleri ortalama sendikalaşma oranları 1980'de yüzde 47'ye ulaşmış, 1994'te ise yüzde 40'larda seyretmektedir (4).

Öte yandan gelişmekte olan pek çok ülkede sendikalaşma oranlarının artmakta olduğu gözlenmektedir. Güney Afrika (+127), Şili (+89), Filipinler (+69), Hong Kong (+53), Güney Kore (+60) (5). Bu ülkelerin önemli bir kısmının son on yılda demokratik rejimlere kavuşmaları sendikalaşmanın gelişmesinin başlıca nedeni olarak ele alınabilir.

Sendikalaşma açısından manzara karmaşık ve istikrarsız gözüküyor. Bu nedenle sendikalaşma ve sendikaların rollerine ilişkin sonuçlara varırken ihtiyatlı davranmak gerekiyor (6). Ancak yine de şunu söylemek mümkün sendikaların 1980'lerde ve 1990'larda karşılaştıkları, "sendikalar için bir gelecek var mı?" sorusu yerini "sendikaların yeni gerçeklere nasıl uyum sağlayacağı", "rollerinin ne olacağı" ve "nasıl güçleneceklerine" sorularına bırakmış durumdadır.
Bütün bu değerlendirmeler daha çok istatistiki verilere dayalıdır.

Özellikle uluslararası alanda uzun dönemli karşılaştırılabilir ve güvenli veriler elde etmek her zaman mümkün değildir. Son yıllarda sendikalaşma oranları ile ilgili yapılan çalışmaların hemen tümünün referansı 1997 tarihli ILO World Labour Report'tur. Bu rapor en son 1995-1996 yılları verilerini kapsamaktadır. Bu nedenle güncellikten uzak olduğu rahatlıkla söylenebilir. Öte yandan kullanılan verilerin kaynağı ve karşılaştırılabilirliği de tartışmalıdır. Örneğin raporun bir bölümünde son yıllarda sadece birkaç ülkede sendikalaşma oranının arttığını söyleniyor ve belki Türkiye (probably Turkey) diye belirtiliyor. Ancak rapor Türkiye için ek veri ihtiyacı olduğunu söylüyor (7). Rapor, örtülü bir biçimde Türkiye'nin sendikalaşmaya ilişkin verilerinin tartışmalı olduğunu belirtiyor.

3 SENDİKA ÜYELİÄžİ VE SENDİKALAŞMA ORANI KAVRAMLARI

Sendika üye sayıları (union membership) ve sendikalaşma oranları (union density) sosyal aktörler, siyasal karar vericiler ve bilimsel çalışma yapanlar için hayati önem taşıyan istatistiklerdir. Sendikalar bu verilere göre yönlerini ve politikalarını tespit edebilir, siyasal karar organları bu verilere göre sosyal politika saptayabilir, bilim çevreleri ise bu verileri dikkate alarak araştırma, bilimsel faaliyet yapabilir. Oysa en karmaşık, karışık hatta içinden çıkılmaz istatistiki veriler bu alanda bulunmaktadır. Bu durum ülkemizde gerçek sendikalı işçi sayısının ve sendikalaşma oranının saptanmasında ve eğilimlerin yönünün bulunmasında zorluklar yaratmaktadır.

3.1 İSTATİSTİKİ KARMAŞA

Ülkemizdeki sendika üyeliği ve sendikalaşma oranları konusunda resmi istatistikler, üniversiteler, işçi ve işveren kuruluşları ve hatta uluslararası kuruluşlar arasında tam bir kargaşa ve karmaşa yaşanmaktadır. Metot ve değer açısından birbiri ile ilişkisi olmayan veriler ortalıkta uçuşmaktadır.

Ülkemizdeki sendikalaşma ve çalışma hayatına ilişkin veriler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından toplanmakta ve yayımlanmaktadır. ÇSGB'nın en son yayımladığı (8) işkolu istatistiklerine göre Türkiye'de sendikalaşma oranı yüzde 57.98'dir. Bu oran İskandinav ülkeleri hariç hemen hemen bütün OECD ülkeleri ortalamasının üstündedir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)'ya göre ise Türkiye'de 1987 yılında yüzde 14 olan sendikalaşma oranı, 1995'te yüzde 33.7'ye ulaşmış [Bu orana ilişkin ILO'nun kuşkuları vardır. Bu nokta daha sonra ele alınacaktır.] durumdadır (9). 1995 için ÇSGB tarafından açıklanan sendikalaşma oranı ise yüzde 68.3'tür (10).

Dünya Bankası tarafından hazırlanan Dünya Gelişme Raporu 1998'de yer alan ve OECD ülkeleri arasında sendikalaşma oranlarının karşılaştırıldığı bir araştırmaya göre ise; Türkiye'de sendikalaşma oranı yüzde 9.1 ile OECD ülkelerindeki en düşük sendikalaşma oranı olarak açıklanmaktadır (11).

Tablo 1: Sendikal İstatistik Karmaşası için tıklayın

Sendikalaşma oranı konusundaki karmaşa işçi sendikaları ve işveren örgütlerinin yayınlarında da göze çarpmaktadır. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Türkiye'nin sendikalaşma oranının 1995 yılı için Fransa'dan sonra Avrupa'nın en düşük oranı olarak yüzde 16 olarak açıklamaktadır (12). Aynı yıl için ILO yüzde 33.7, ÇSGB ise yüzde 68.3 rakamlarını vermektedir. Üstelik ILO'nun 1995 verileri TİSK tarafından sağlanmıştır (13). Kristal-İş Sendikası tarafından yapılan bir araştırmaya göre ise sendikalaşma oranı değişik ölçütlere göre yüzde 11.1, yüzde 17.6 ve yüzde 31.3 olarak bulunmuştur (14). Petrol-İş Sendikası tarafından yapılan bir çalışmaya göre yine farklı ölçütler kullanılarak sendikalaşma oranları yüzde 4.6, yüzde 9.1, yüzde 11.2 ve yüzde 20.9 oranları elde edilmiştir (15)

Sendikalaşma oranlarına ilişkin karmaşayı ve farklı değerlendirmeleri akademik düzeyde de gözlemlemek mümkündür. Doğrudan ÇSGB tarafından yayımlanan istatistikleri veri kabul eden (16) araştırmalar yanında bu sendikalaşma oranlarına ihtiyatlı yaklaşan ve yaklaşık yüzde 10-11 (17) düzeyinde oranlar belirten araştırmalar da söz konusudur.

3.2 METODOLOJİ SORUNU

Bu farklılık ve karmaşanın altında farklı metotların ve kaynakların kullanılması sorunu yatmaktadır. Sendika üyesi kimdir, sendika üyeliği hangi koşullara bağlıdır, sendika üyeliği ne anlama gelmektedir, sendikalaşma oranında ne esas alınacaktır? Tüm bu sorular kullanılan metot ile ilintilidir.

ILO, sendikalaşma oranını, sendika üyelerinin maaş ve ücret geliri elde eden işgücüne oranı şeklinde ifade etmektedir (18). Kimi Avrupa ülkelerinde emekli işçiler ya da işsizlerin de sendika üyeliği devam etmesine rağmen ILO, emeklileri, işsizleri ve kendi hesabına çalışanları sendikalaşma oranı hesaplamasında dikkate almamaktadır. Ücret ve maaş geliri elde edenlere dayalı hesaplamanın özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından veri sağlamada zorluklara yol açtığını vurgulayan ILO tarım dışı işgücü kategorisini alternatif bir hesaplama yöntemi olarak önermektedir (19). Ancak özellikle kendi hesabına çalışanlar ve ücretsiz aile işçilerinin bu kategoriye girmesi nedeniyle tarım dışı işgücü kavramının da zorlukları olduğunu vurgulamaktadır. Ancak ILO hem tarım dışı işgücü hem de ücret ve maaş geliri elde edenler kategorisini ayrı ayrı kullanmaktadır.

Diğer bir sorun ise sendikanın ve sendika üyesinin nasıl tanımlanacağıdır. Sendika tanımında ILO, işçi örgütlerini ve çalışanların oluşturdukları meslek örgütlerini (ana faaliyetleri toplu sözleşme olmasa ve ücret pazarlığı yapmasalar da üyelerinin istihdamı ve gelirleri ile ilgilenen örgütleri, özellikle İskandinav ülkelerinde görülen örgütleri) esas almaktadır. Bu tip örgütleri meslek sendikaları olarak da adlandırmak mümkündür. Ancak kendi hesabına çalışanların oluşturduğu örgütler, bu kapsama dahil değildir.

Üyelik bilgilerinin toplanması, derlenmesi konunun bir diğer önemli boyutudur. Birinci metot bu bilgilerin işgücü araştırmaları kapsamında kurumsal-resmi istatistikler aracılığıyla toplanmasıdır. İkinci metot ise bilgilerin teker teker sendikalar ya da işveren örgütleri tarafından sağlanmasıdır. Eğer bilimsel esaslara dayalı veriler sağlanabiliyorsa birinci metot en iyi sonucu vermektedir. ILO verilerini derlerken bu iki metodu birlikte kullanmaktadır.

ILO araştırmaları Türkiye'deki resmi sendikalaşma istatistiklerini dikkate almamakta, kullanmamaktadır. 1987 yılı için Türk-İş tarafından sağlanan verileri, 1995 yılı için ise TİSK tarafından sağlanan verileri esas almıştır. Bu durum karşısında ILO her iki kaynağın çok farklı nitelikte olması nedeniyle verileri karşılaştırırken dikkat etmek gerektiğini vurgulamaktadır (20).

ÇSGB ise ILO'dan farklı bir metodoloji kullanmaktadır. Bu metot bilimsel kaygılardan daha çok yasanın öngördüğü gereklilikleri yerine getirme amacı güden ve siyasal müdahalelere açık bir yöntemdir. ÇSGB sendikalı işçi sayısını SSK'lı işçi sayısına oranlayarak sendikalaşma oranı kavramını elde etmektedir. Ancak gerek sendikalı işçi sayısı gerekse sigortalı işçi sayıları tartışmalıdır. Bakanlık istatistiklerinde yer alan toplam işçi sayısı ile SSK istatistiklerinde yer alan toplam işçi sayısı örtüşmemektedir.

Sendikalı işçi sayısı ve sendikalaşma oranı tespitinde kullanılan bir diğer metot ise toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısıdır. ÇSGB'nın sendika üyeliği rakamları gerçekçi bulunmadığı için, fiilen toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayısı daha gerçekçi bir kavram olarak kabul görmektedir. Diğer OECD ülkelerinin tersine Türkiye'de toplu iş sözleşmesinin kapsamındaki işçi sayısı sendikalı işçi sayısından azdır (21). Tüm bu metot farkları ülkemizde sağlıklı sendika üyeliği ve sendikalaşma oranı istatistiklerinin oluşmasını engellemektedir.

4. 274 VE 275 SAYILI YASALAR DÖNEMİNDE SENDİKA ÜYELİÄžİ

4.1. YASAL DURUM

274 Sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt kanunu 1963-1983 döneminde yürürlükte kaldı. 274 sayılı yasaya göre sendikalar temsil ettikleri üyelerin listesini her yıl başında Çalışma Bakanlığı'na bildirmek zorundaydı. Bu dönemde işyerlerinin ayrıca bakanlığa çalıştırdıkları işçiler için bilgi verme yükümlülüğü olmadığı için sağlıklı bir bilgi toplanamıyordu. İşçilerin aynı anda birden çok sendikaya üye olabilmesi ve işsiz kalma durumunda üyeliğin sürmesi nedeniyle üyelikler kabarıyordu. Noter kanalıyla üye olma zorunluluğu yoktu ve ortaya çıkan yetki ihtilafları referandum, irade beyanı ya da durum tespiti adı verilen mekanizmalarla çözülüyordu.

4.2 İSTATİSTİKİ DURUM

1963-1981 dönemi sendika üyeliği ve sendikalaşma istatistikleri gerçeği yansıtmaktan uzak ve hayalidir. Çalışma Bakanlığı 1948 tarihinden itibaren sendikal istatistikler yayımlamaya başlamıştır. 1948 yılında 52.000 olan sendikalı işçi sayısı tedricen artarak 1966 yılında 374 bine ulaşmıştır. Bu artışın nispeten sağlıklı bir seyir izlediği söylenebilir (22). Ancak 1967 yılında sendikalı işçi sayısı birdenbire yüzde 123 artarak 834 bine ulaşmıştır. Bu artışta 13 Şubat 1967'de DİSK'in kurulması ile yaşanmaya başlayan sendikal rekabetin ve çifte üyeliğin büyük etkisi olmuştur. 1967 yılından sonra sendika üye sayısının gerçekle hiçbir bağlantısı kalmamıştır. Sendikalı işçi sayısı 1970 yılında 2.1 milyona, 1975'te 3.3 milyona ve 1981 yılında 5.7 milyona ulaşmıştır.

Tablo 2: 1963-1981 Sendikalı İşçi Sayıları ve Sendikalaşma Oranları için tıklayın.

Çalışma Bakanlığı sendikaların gönderdiği tek taraflı bildirimleri yayımladığı için bu sayılar önemli ölçüde hayalidir.

Tablo 2'de yer alan sendikalaşma oranları bu dönemin sendikalaşma oranlarının hiçbir biçimde gerçeği yansıtmadığını ortaya koymaktadır. 1970'den sonra sendikalı işçi sayılarının hayali olduğu sendikalı işçi sayısının sigortalı işçi sayısını geçmesi hatta 2.5 katına çıkmasıyla görülmektedir. Özellikle 1967 ve sonrası rakamların tamamen sendikal rekabet çerçevesinde şekillendiği ve hiçbir bilimsel değeri olmadığı açıktır.

5 2821-2822 SAYILI YASALAR DÖNEMİNDE SENDİKA ÜYELİÄžİ

1980 yılında 12 Eylül askeri darbesi ile birlikte sendikal faaliyetler durduruldu. 1983 yılında ise 274 ve 275 sayılı yasalar yürürlükten kaldırılarak. 2821 sayılı Sendikalar Yasası ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası yürürlüğe girdi. 1982 yılında yürürlüğe giren yeni Anayasa ile sendika kurma ve sendikal faaliyete önemli kısıtlamalar getirildi.

5.1 YASAL AÇIDAN SENDİKA ÜYELİÄžİ

2821 sayılı yasa ile sendikaya üye olma ve üyelikten ayrılma noter koşuluna bağlanmıştır. 274 sayılı yasa döneminde yaşanan sendikal rekabet ve sendika üye kayıtlarının sağlıklı olarak saptanamaması bu yöntemin en önemli saiki olmuştur. Ayrıca noterden sendikaya üye olan işçinin üye fişinin bir örneğinin işçi sendikası tarafından ÇSGB'na gönderilmesi hükmü getirilmiştir. Yeni yasa ile işverenlere de işe aldıkları ve işten çıkardıkları işçileri 15 gün içinde ilgili Bakanlığa ve Bölge Çalışma Müdürlüğüne bildirme koşulu getirmiştir. Hem sendika üye fişleri hem de işe giriş çıkış kayıtlarının bildirilmesi ile bakanlık daha sağlıklı bir istatistik olanağına kavuşmuş olacaktı. Ancak böyle olmadı.

Yasa Çalışma Bakanlığı'na her yıl Ocak ve Temmuz ayında işkollarına göre sendikaların üye sayısını ve o işkolunda çalışan toplam işçi sayısını Resmi Gazete yolu ile ilan etme görevi vermiştir. Bu istatistikler 1984 Ocak ayından bu yana her yıl Ocak ve Temmuz ayının 17'sinde yayımlanmaktadır.

2821 sayılı yasaya eklenen geçici 2. madde ile yasanın yayımı tarihinden itibaren (Mayıs 1983) 8 ay içinde sendikalara üyelerinin açık kimliklerini ilgili işyerlerinde listeler halinde ilan etme ve listelerin bir örneğini Bölge Çalışma Müdürlüklerine verme yükümlülüğü getirmiştir. Böylece yasanın yayımlanmasından önceki üyelikler için noter değil sendikaların bildirimi esas alınmıştır. Bu ilk beyanlarla oluşan listelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı tartışmalıdır. 1988 yılında yapılan bir yasa değişikliği ile toplu bildirimlerin yenilenmesi ve bu yasa değişikliğinin yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde bu bildirimlerde yer alan üyeliklerin noterden tasdik edilmiş üyeliğe dönüştürülmesi istenmiştir. Ancak bu uygulamaya rağmen istatistikler istenen sağlıklı çizgiye ulaşamamıştır.

1995 yılında kabul edilen 4101 sayılı yasa ile sistem yeniden ele alınmak istenmiştir.Yasa ile 8.4.1995 günü faaliyette olan sendikaların altı ay içinde yasanın yürürlük tarihi itibariyle üyelerini; sendika üye kayıt fişindeki bilgileri, işlemi yapan noterin adı ve kayıt tarih ve numarasını ve üyelerinin çalıştıkları işyerlerinin unvan ve sicil numarasını da içeren listeler halinde ÇSGB'na bildirmeleri koşulu getirilmiştir. Aynı şeklide işverenlere de çalıştırdıkları işçileri 6 aylık süre içinde bakanlığa bildirme koşulu getirilmiştir.

4101 sayılı yasa sendikalar tarafından tepki ile karşılanmış ve fiilen uygulanamayan kadük bir yasa haline gelmiştir (23). Sistem halen bu sağlıksız istatistiki yapısını sürdürmektedir. 2821 sayılı yasa sendika üyeliğini düşüren nedenleri istifa, ölüm, emeklilik, başka işkolunda çalışma olarak belirtmektedir. Geçici süre işsiz kalma, toplu iş sözleşmeden yararlanmama, işyerinde sendikal faaliyetin olmaması ya da sendikaya aidat ödememe sendika üyeliğini düşürmemektedir. Noter kanalı ile istifa zorunluluğu maddi külfet getirdiği için işçi açısından zorunlu kalınmadıkça tercih edilmemektedir. Öte yandan emeklilik, ölüm ve işkolu değiştirmenin takibi sağlıklı ve hukuka uygun bir biçimde yapılamaktadır.

5.2 SENDİKALI İŞÇİ SAYISI VE SENDİKALAŞMA ORANLARI

Ülkemizde sendika üyeliği prosedürü ve veri toplama yöntemleri sendikal istatistikleri tartışmalı hale getirmektedir. Bu durum tüm kesimler tarafından kabul edilmesine rağmen üzerine gidilmemektedir

5.2.1 ÇALIŞMA BAKANLIÄžI İSTATİSTİKLERİ

5.2.1.1 Sendikalı İşçi Sayısı


ÇSGB 1984 Ocak ayından bu yana düzenli olarak işkolu istatistikleri yayımlamaktadır.Bu istatistiklere göre ülkemizde sendikalaşma oranları yıllara göre yüzde 51 ile yüzde 69 oranında seyretmektedir.

Tablo 3: ÇSGB'na Göre Sendikalaşma

Yıl

Toplam İşçi

Sendikalı İşçi

Sendikalaşma Oranı

1984

2.553.384

1.427.271

55,9%

1985

2.819.517

1.828.471

64,9%

1986

3.075.343

1.953.892

63,5%

1987

3.268.030

2.044.797

62,6%

1988

3.483.212

2.227.029

63,9%

1989

3.564.214

1.834.969

51,5%

1990

3.563.527

1.997.564

56,1%

1991

3.513.064

2.130.811

60,7%

1992

3.596.469

2.254.271

62,7%

1993

3.742.380

2.485.681

66,4%

1994

3.815.261

2.644.417

69,3%

1995

3.905.118

2.667.014

68,3%

1996

4.051.295

2.708.784

66,9%

1997

4.215.375

2.774.622

65,8%

1998

4.327.156

2.923.546

67,6%

1999

4.381.039

3.037.172

69,3%

2000

4.521.081

2.468.591

54,6%

2001

4.562.454

2.609.672

57,2%

Kaynak: ÇSGB İşkolu İstatistikleri, Temmuz ayı istatistikleri esas alınmıştır.

Tablo 3'te görüldüğü gibi 1984 yılında 1.4 milyon sendikalı işçi ve yüzde 56 oranında bir sendikalaşma oranı açıklanmıştır. Çalışma Bakanlığı sendikalaşma oranını sendikalı işçi sayısını sigortalı işçi sayısına oranlayarak bulmaktadır. Bu sayıların içinde memurlar, 657 sayılı yasaya tabi çalışanlar yer almamaktadır. Oysa uluslararası standartlara göre bu kategori sendikalaşma oranlarında hesaba katılmalıdır.

Öte yandan bakanlık istatistiklerinde yer alan sigortalı işçi sayısı ile SSK'nın açıkladığı sigortalı işçi sayısı farklıdır. Bakanlık kayıtları SSK kayıtlarını bir yıl geriden izlemekte ancak buna rağmen iki kurumun sayıları arasında önemli farklılıklar görülmektedir. Örneğin 1995 yılında SSK'ya göre 4.4 milyon aktif sigortalı mevcuttur. Bakanlığın 1996 kayıtlarında ise 4 milyon toplam işçi vardır. Yine 1999 SSK istatistiklerine göre 5.8 milyon aktif sigortalı söz konusu iken ÇSGB'na göre 2000 yılında 4.5 milyon toplam işçi söz konusudur. Dolayısı ile bakanlığın açıkladığı sendikalı işçi sayılarındaki problemler bir yana sendikalaşma oranlarına esas aldığı toplam işçi sayıları da şüphe yaratacak hususlar içermektedir.

ÇSGB tarafından açıklanan sendikalaşma oranları ILO tarafından benimsenen ve yukarıda açıklanan kriterlerinin hiç birine uymayan nevi şahsına münhasır bir metottur. Bu nedenle de uluslararası alanda referans kabul edilmemektedir.

Bakanlık tarafından yayımlanan istatistiklerin bir diğer dikkat çeken yanı ise kimi yıllarda görülen ani dalgalanmalardır. 1988 yılında yüzde 64 olarak açıklanan sendikalaşma oranı 1989 yılında birden bire yüzde 51.5'e düşmüştür. Bunun nedeni daha önce liste halinde verilen üyeliklerin noterden geçirilmesini öngören yasadır. Yine 1990 sonrasında hızlı bir yükselişe tanık oluyoruz. Faaliyetleri durdurulan sendikaların (DİSK üyesi sendikalar) yeniden faaliyete başlaması bu yükselmenin nedeni olarak açıklanabilir. 1999 yılında yüzde 70'e yaklaşan sendikalaşma oranının 2000 yılında yüzde 54.6'ya düştüğünü görüyoruz. Bu düşüş ÇSGB tarafından yasaya uygun olmayan üyeliklerin Temmuz 2000 istatistiklerinde düşürülmesi sonucu gerçekleşmiştir. Ancak bu ayıklamanın ne kadar gerçekçi ve adil yapıldığı tartışma konusudur.

5.2.1.2 Toplu Sözleşmeden Yararlanan İşçi Sayısı

ÇSGB tarafından açıklanan sendika üye sayılarının inandırıcı olmaması sendika üye sayısının saptanmasında bir başka yöntemi gündeme getirmektedir: Toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısı ya da toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayısı. Bu kavram uluslararası sendikalaşma istatistiklerinde de kullanılmaktadır. ILO 1997 World Labour Report'ta bu kavrama göre yapılmış hesaplamalara yer vermektedir. Türkiye'de toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayısı sendikalı işçi sayısının altındadır. Oysa pek çok OECD ülkesinde toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısı sendikalı işçi sayısından daha fazladır (24). Bu durum, bu ülkelerdeki farklı toplu iş sözleşmesi sistemlerinden, toplu iş sözleşmelerinden yararlanma koşullarında ve sendika dışı toplu sözleşme yapabilen kurumların, işyeri işçi temsilciliği gibi, varlığından kaynaklanmaktadır. Ülkemizde ise toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmek için sendika üyeliği ya da dayanışma aidatı ödemek şarttır. Özellikle toplu farklardan yararlanabilmek için taraf işçi sendikasına üye olmak gereklidir. Öte yandan ülkemizde işkolu sendikaları dışında her hangi bir biçimde toplu iş sözleşmesi bağıtlayabilmek mümkün değildir.

Tablo 4: OECD Ülkelerinde Sendikalaşma ve Toplu Sözleşme Kapsamı

Ülke Sendikalaşma Oranı% TİS Kapsamındaki İşçi %
Avusturya 42 98
Fransa 9 95
Almanya 29 92
İtalya 39 82
Hollanda 26 81
İsveç 91 89
İsviçre 27 50
Avustralya 35 80
İngiltere 34 47
Kanada 38 36
Japonya 24 21
ABD 16 18

Kaynak: Ehrenberg, s. 425

Ülkemizde toplu iş sözleşmeleri en az bir en çok üç yıl için yapılabilmektedir. Ancak uygulamada toplu iş sözleşmelerinin hemen hemen tümünün ikişer yıllık olarak bağıtlandığı görülmektedir. Toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayısının hesaplanmasında bu durum bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. ÇSGB verilerinde toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayısı yıllık olarak yer almaktadır. Yıl bazında bir değerlendirme iki yıllık toplu sözleşmeler için bir anlam ifade etmeyecektir. Öte yandan grev ve uyuşmazlık sürelerinin uzaması nedeniyle kimi yıllarda toplu iş sözleşmelerinin bağıtlanması bir sonraki yıla sarkabilmektedir. Bu nedenle 2, 3 ve hatta 4'er yıllık ortalamalar üzerinden yaklaşık sayıları bulabilmek mümkündür.

Toplu iş sözleşmesinden yaralanan işçi sayılarının da problemsiz olduğu söylenemez. Bu sayılar ÇSGB tarafından verilen ve sendikaların işyeri ya da işletme düzeyinde yetkili olduklarını belirten işyeri tespit yazılarında yer alan üye sayılarına göre belirlenmektedir. Uygulamada bu sayılarda gerçek durum arasında çelişkili (artı ya da eksi) sayılara rastlanabilmektedir. Ancak hesaplamada bunların ihmal edilebilir olduğunu düşünüyoruz.

Tablo 5'te ÇSGB verilerinden hareketle 1984-2001 yılları arasında toplu iş sözleşmeleri kapsamında yer alan işçi sayısı (2 yıllık toplamlara, 2, 3, ve 4 yıllık ortalamalara yapılmış hesaplamalar) yer almaktadır. Tabloda ilk göze çarpan nokta toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının ciddi bir biçimde azalmış olmasıdır.

Hangi ortalama yöntemi kullanılırsa kullanılsın bu gerçek aynı kalmaktadır. Toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayısı 1.5 milyon civarından 1 milyon civarına gerilemiştir.


Tablo 5: TİS Kapsamındaki İşçi Sayısı

Yıl Toplu İş Sözleşmesi Kapsamı İki Yıllık Toplamlara Göre İki Yıllık Ortalamalara Göre Üç Yıllık Ortalamalara Göre Dört Yıllık Ortalamalara Göre
1984 340.095        
1985 919.810 1.259.905      
1986 707.230 1.627.040 1.443.473    
1987 923.093 1.630.323 1.628.682 1.700.089  
1988 629.303 1.552.396 1.591.360 1.506.417 1.589.718
1989 829.341 1.458.644 1.505.520 1.587.825 1.544.484
1990 483.852 1.313.193 1.385.919 1.294.997 1.432.795
1991 1.089.549 1.573.401 1.443.297 1.601.828 1.516.023
1992 450.906 1.540.455 1.556.928 1.349.538 1.426.824
1993 1.068.289 1.519.195 1.529.825 1.739.163 1.546.298
1994 227.880 1.296.169 1.407.682 1.164.717 1.418.312
1995 765.928 993.808 1.144.989 1.374.731 1.256.502
1996 515.840 1.281.768 1.137.788 1.006.432 1.288.969
1997 841.518 1.357.358 1.319.563 1.415.524 1.175.583
1998 219.434 1.060.952 1.209.155 1.051.195 1.171.360
1999 828.458 1.047.892 1.054.422 1.259.607 1.202.625
2000 208.595 1.037.053 1.042.473 837.658 1.049.003
2001 775.478 984.073 1.010.563 1.208.354 1.015.983

Kaynak: Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Ortalamalar tarafımızdan hesaplanmıştır.

Yöntem: İki yıllık toplamlar 1984 yılından başlayarak her yılı bir önceki yılla toplamak suretiyle bulunmuştur. Örneğin 1984+1985=1985, 1985+1986=1986 gibi. İki yıllık ortalamalara göre hesaplamada iki yıllık toplamlar ardışık olarak toplanıp ikiye bölünmüştür. Üç yıllık ortalamalarda ardışık olarak üç yıl alınıp 1.5'a bölünmüştür. Örneğin (1984+1985+1986)/1.5, (1885+1986+1987)/1.5 gibi. Dört yıllık ortalamalarda bu kez dört yıllık toplam alınarak 2'ye bölünmüştür. İki yıllık basit toplamlar özellikle toplu iş sözleşmelerinin sarkması nedeniyle istenen sonucu vermemektedir.

Bu hesaplamalar sonucunda ÇSGB'nın sendikalı işçi sayıları ile aynı bakanlık tarafından yayımlanan toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayıları arasında ciddi bir fark ortaya çıkmaktadır. 1986 yılında TİS kapsamındaki işçi sayısı sendikalı işçi sayısının yüzde 74'ü oranındayken bu oran 2001 yılına gelindiğinde yüzde 39'a düşmüştür. Bu durumda sendikalı işçilerin yüzde 60'dan çoğunun toplu iş sözleşmesinden yararlanmadan üyeliklerini devam ettirdiklerini kabul etmek gerekecektir ki bu gerçekçi bir saptama olamaz. Bu karşılaştırma olsa olsa bakanlığın istatistik sisteminin ve 2821 sayılı yasanın öngördüğü üyelik kavram ve prosedürünün bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

Tablo 6. Sendikalı İşçi TİS Kapsamındaki İşçi

Yıllar Bakanlığa Göre Sendikalı İşçi TİS Kapsamındaki İşçi (İki Yıllık Ağırlıklı Ortalama) TİS Kapsamı İçi /Sendikalı İşçi
1986 1.953.892 1.443.473 74%
1987 2.044.797 1.628.682 80%
1988 2.227.029 1.591.360 71%
1989 1.834.969 1.505.520 82%
1990 1.997.564 1.385.919 69%
1991 2.130.811 1.443.297 68%
1992 2.254.271 1.556.928 69%
1993 2.485.681 1.529.825 62%
1994 2.644.417 1.407.682 53%
1995 2.667.014 1.144.989 43%
1996 2.708.784 1.137.788 42%
1997 2.774.622 1.319.563 48%
1998 2.923.546 1.209.155 41%
1999 3.037.172 1.054.422 35%
2000 2.468.591 1.042.473 42%
2001 2.609.672 1.010.563 39%

Bu değerlendirmelerden sonra, toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayısını esas alarak ve bakanlığın kullandığı toplam işçi sayısına ve yöntemine bağlı kalarak yeni bir sendikalaşma oranı, daha gerçekçi bir sendikalaşma oranı bulunabilir (Tablo 7). Bu hesaplamada toplam ücretliler değil sadece bakanlığın esas aldığı işçi sayısı esas alınacak ve memurlar ve kayıt dışı sektör hesaba katılmayacaktır. Bu esaslar dahilinde yapılan hesaplamaya göre sendikalaşma oranı 1985/86 yıllarında yüzde 45-53 civarında iken 2000-2001 yıllarında 21-23 seviyelerine gerilemiştir (Tablo 7). Hem mutlak anlamda hem de oransal anlam sendikalaşma oranı 1980'lerin ortasından günümüze ciddi bir gerileme içindedir.

Tablo 7: Toplu Sözleşmeden Yararlanan işçi oranı

Yıl Toplam İşçi Sayısı TİS Kapsamındaki İşçi Sayısı Sendikalaşma
Oranı
1984 2.553.384    
1985 2.819.517 1.259.905 44,7%
1986 3.075.343 1.627.040 52,9%
1987 3.268.030 1.630.323 49,9%
1988 3.483.212 1.552.396 44,6%
1989 3.564.214 1.458.644 40,9%
1990 3.563.527 1.313.193 36,9%
1991 3.513.064 1.573.401 44,8%
1992 3.596.469 1.540.455 42,8%
1993 3.742.380 1.519.195 40,6%
1994 3.815.261 1.296.169 34,0%
1995 3.905.118 993.808 25,4%
1996 4.051.295 1.281.768 31,6%
1997 4.215.375 1.357.358 32,2%
1998 4.327.156 1.060.952 24,5%
1999 4.381.039 1.047.892 23,9%
2000 4.521.081 1.037.053 22,9%
2001 4.562.454 984.073 21,6%

5.2.1.3 Bakanlık İstatistiklerinin Sorunları

Bakanlık istatistiklerini bu derece sağlıksız hale getiren temel etken bu istatistiklerin bilgi verme ötesinde toplu iş sözleşmesi sisteminde oynadıkları roldür. 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasasına göre bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için işkolunda çalışan işçi sayısının yüzde 10'unu ve işyeri ya da işletme düzeyinde de çalışanların yüzde 50+1'ini üye yapmış olmaları şartı aranmaktadır. Bu durum istatistikleri hem siyasal hem de sosyal tarafların müdahalesine açık hale getirmektedir. Böylece istatistikler bilgilenme kaygısına göre değil, siyasal ve sosyal kaygı ve mücadelelere göre şekillenmektedir.

Yasanın öngördüğü üyelik ve istifa prosedürü (noter kanalı) özellikle istifa kurumunun zorunlu haller dışında işlememesine yol açmaktadır. Üyeliğin sona ermesine ilişkin şartlar ve bunun tespiti bir başka zorluk kaynağıdır. Yine gerek bakanlık gerekse SSK'nın teknik alt yapısı sağlıklı bir istatistik oluşmasını engellemektedir. İstatistiklere yapılan itirazlarda yargı organları bir önceki istatistiği kesinleşmiş kabul ederek iki istatistik arasındaki farkı esas almaktadır. Bu yaklaşım palyatif olsa da adil bir yaklaşımdır. Aksi halde bir ya da birkaç sendika için geriye doğru bütün üyelikler ele alınacak ve farklı sonuçlara varılacak, ancak diğer sendikalara bu yöntem uygulanmadığı için eşitlik ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkacaktır. Özellikle yüzde on işkolu barajının varlığı istatistiklerin sağlıksız hale gelmesinin en önemli nedenidir.

5.2.2 YÜZDE 10 BARAJI VE SENDİKALAŞMA

5.2.2.1 İstatistiki Etkisi

Yüzde on barajı uygulaması sendikal istatistiklerini yapısını bozan en önemli etkendir. Çünkü yüzde on barajı kimi zaman sendikaları sindirmenin bir aracı, kimi zaman siyasal baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Öte yandan kimi dönemlerde ise, sendika özgürlüğüne müdahale etmeme kaygılarıyla esnek bir biçimde uygulanmaktadır. Diğer bir deyimle yüzde on barajı hukuki sendika üyeliği ile fiili sendika üyeliği arasındaki farkın giderek açılmasına neden olmaktadır.

Ocak 2003 istatistiğine göre baraj uygulamasına tabi 91 sendikadan 49'u işkolu barajını aşabilmiştir. [Tarım, Ormancılık, Avcılık ve Balıkçılık işkolunda yüzde on barajı uygulanmamaktadır.] Ancak barajı aşan bu sendikaların işkolu yüzdelerinin dağılımı yüzde on barajının nasıl büyük bir tehlike arz ettiğini göstermektedir.

Tablo 8: Barajı Aşan Sendikaların Yüzdelere Göre Dağılımı

Sendikanın Üye Oranı

Sendika Sayısı

Yüzde 10-15 Arası

20

Yüzde 15-25 Arası

7

Yüzde 25-35 Arası

7

Yüzde 35-50 Arası

7

Yüzde 50-100 Arası

6

Yüzde 100’den fazla

2

Toplam

49

Kaynak: ÇSGB Ocak 2003 İşkolu İstatistikleri

Görüldüğü gibi işkolu barajını aşan 49 sendikadan 20'si yüzde 10'luk işkolu barajına çok yakındır. Aslında yüzde 25'lere kadar olan ve 27 sendikayı kapsamına alan dilim sendikaların için tehlikeli bölge anlamına gelmektedir. 2.6 milyonluk sendikalı işçiye karşılık 1 milyon civarında toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçinin olduğu ülkemizde yaklaşık her 2.5 hukuksal üyeye bir TİS kapsamındaki üye karşılık gelmektedir. Bu durum, her an çok sayıda sendikanın hükümet ve işveren müdahalesi ya da itirazı ile karşılaşıp uzun bir yargı maratonuna katlanması ve toplu iş sözleşmelerinin gecikmesini göze alması demektir.

2003 Ocak işkolu istatistiklerinin bir çarpıcı yanı ise istatistiklerde yüzde 100'ün üzerinde sendikalaşmaya sahip sendikaların varlığıdır. 2003 Ocak istatistiğinde iki sendika sırasıyla yüzde 106.9 ve yüzde 127.5 oranında bir sendikalaşma oranına sahiptirler. Bir diğer deyimle her iki sendika işkolunda çalışmakta olan işçi sayısından daha fazla üyeye sahiptir. Bu örnek bile bakanlık istatistiklerinin yetersizliğini ve yasanın üye tanımın yaratığı sorunları göstermeye yetmektedir. Yüzde on barajı sağlıklı bir istatistiki sitem oluşturmaya engeldir. Mevcut sistemle istatistikleri sağlıklı hale getirmeye çalışmak şu an yetkili olan 25-30 sendikanın yetkisiz hale gelmesi ve bir çok işkolunun sendikasızlaştırılması anlamına gelecektir.

5.2.2.2 Sendika Özgürlüğü Açısından Yüzde 10 Barajı

Yüzde 10 barajına ilişkin öğretide ve uygulamada farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. 1980 öncesi yaşanan işyeri sendikacılığı, sendika enflasyonu ve sarı sendikacılığa karşı bir önlem olarak güçlü sendikacılığı sağlamak amacı taşıdığı belirtilen (25) yüzde on barajına eleştiriler giderek artmaktadır. Yüzde 10 barajının Türkiye'nin imzalamış olduğu 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkındaki hakkında ILO sözleşmesine aykırılık teşkil ettiği 1984 yılından bu yana ILO Uzmanlar Komitesi tarafından dile getirilmekte ve değiştirmesi istenmektedir (26). 2002 yılı Haziran ayında toplanan ILO 90. Konferansına sunulan raporda yüzde on barajının 98 sayılı sözleşmeye aykırılığı tekrar vurgulandı (27).

Avrupa Birliği Komisyonu'nun 1998 yılından bu yana yayınladığı İlerleme Raporlarında yüzde on barajının sendika özgürlüğüne aykırılık taşıdığı kaldırılması gerektiği sürekli olarak vurgulanmaktadır. AB 2002 Türkiye İlerleme Raporunun üç ayrı bölümünde yüzde on barajı eleştirilmekte ve kaldırılması istenmektedir (28).

57. Hükümet tarafından Mart 2001'de AB'ye sunulan Ulusal Programda yüzde on barajının kaldırılacağı taahhüt edilmiştir. 2003 yılı içinde AB uyum yasaları çerçevesinde yüzde on barajına ilişkin düzenlemenin kaldırılması ya da önemli oranda düşürülmesi söz konusu olabilir (29).

5.3 BİR SENDİKALAŞMA ORANI HESAPLAMA DENEMESİ

Bakanlık istatistiklerin taşıdığı zaaf ve bu alanda yaşanan istatistiki karmaşaya rağmen sendika üyeliği ve sendikalaşma oranlarına ilişkin ana doğrultuyu, temel eğilimi ortaya koyacak yaklaşık veriler elde etmek yine de mümkündür. Tablo 9'da bir sendikalaşma oranı hesaplama denemesi yer almaktadır. Tabloda esas alınan işçi sayısı ya da sendikalaşabilir çalışan sayısı ILO'nun önerdiği metot doğrultusunda ücret ve maaş geliri elde edenlerdir. Tabloda 1988'den bu yana DİE tarafından açıklanan toplam ücret ve maaşlı sayısı esas alınmıştır. Bu hesaplama sadece sigortalı işçiyi değil memurları ve kayıt dışı ekonomide çalışanları da kapsamaktadır. Sendikalı işçi sayısında ise toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işgücü esas alınmıştır. Burada da iki yıllık ve dört yıllık ortalamalar kullanılmıştır.

Tablo 9: Bir Sendikalaşma Oranı Denemesi

Yıl Toplam Ücret ve Maaşlı İki yıllık ortalamalara göre TİS Kapsamı Sendikalaşma Oranı Dört yıllık ortalamalara göre TİS kapsamı Sendikalaşma Oranı
1988 7.170.000 1.589.718 22,2% 1.591.360 22,2%
1989 7.077.000 1.544.484 21,8% 1.505.520 21,3%
1990 7.419.000 1.432.795 19,3% 1.385.919 18,7%
1991 7.305.000 1.516.023 20,8% 1.443.297 19,8%
1992 7.595.000 1.426.824 18,8% 1.556.928 20,5%
1993 7.891.000 1.546.298 19,6% 1.529.825 19,4%
1994 8.323.000 1.418.312 17,0% 1.407.682 16,9%
1995 8.471.000 1.256.502 14,8% 1.144.989 13,5%
1996 8.953.000 1.288.969 14,4% 1.137.788 12,7%
1997 9.657.000 1.175.583 12,2% 1.319.563 13,7%
1998 9.697.000 1.171.360 12,1% 1.209.155 12,5%
1999 9.544.000 1.202.625 12,6% 1.054.422 11,0%
2000 10.345.000 1.049.003 10,1% 1.042.473 10,1%
2001 10.057.000 1.015.983 10,1% 1.010.563 10,0%

Kaynak: DİE, İstihdamın Faaliyet Kollarına Dağılımı

Hesaplama çarpıcı bir biçimde sendikalı işçi sayısının mutlak olarak gerilediğini ve 1988'de yüzde 22'ler seviyesinde olan sendikalaşma oranının 2000'lerde yüzde 10'a düştüğünü göstermektedir. Bu hesaplama kuşkusuz kullandığı kaynaklar nedeniyle hata payı içermektedir. Ancak eğilim olarak ülkemizde sendika üyeliğinin ve sendikalaşma oranının düşüşünü tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta ortaya koymaktadır.

5.4 SAÄžLIKLI BİR SENDİKALAŞMA İSTATİSTİÄžİ İÇİN

Sağlıklı, bilimsel sendikalaşma istatistiklerine ulaşabilmek için öncelikle istatistiki çalışmanın siyasi etki ve kaygılardan arındırılması gerekir. Bu alana yeterli teknik donanım, kaynak ve yetkin eleman sağlanması ise bir diğer sorundur.

Sendika üyeliğine ilişkin düzenleme net ve açık hale getirilmeli, yüzde on barajı hem istatistik sistemini bozan bir etken olması nedeniyle hem de sendika özgürlüğü açısından kaldırılmalıdır. Yetki sorunu idarenin keyfi olarak kullanabileceği bir sistem olmaktan çıkarılmalı. İstatistiklerin sendikalara baskı amacıyla kullanılmasına imkan veren düzenlemeler kaldırılmalıdır. Böylece istatistikler siyasal ya da sosyal aktörlerin müdahalesinden uzak bilimsel çalışmalar haline gelebilir.

Ayrıca Türkiye'nin çalışma istatistikleri sistemini ILO tarafından önerilen norm ve tekniklere uygun hale getirilmelidir. Ancak böylece Türk çalışma istatistikleri hem ulusal hem de uluslararası alanda referans olarak kullanılabilir hale gelebilirler.

SONUÇ

Bu çalışmada spesifik olarak sendika üyeliği ve sendikalaşma istatistikleri ele alınmış ve özellikle ülkemiz özelinde bu alanda var olan karmaşa, kargaşa ve bilimsellikten uzak tablo sergilenmiştir.
Çalışma, dünya genelinde sendikalaşmaya ilişkin farklı eğilimlerinin bulunduğunu; gerileme ile durgunluğun ve artışın aynı zamanda farklı ülkelerde görülebildiğini saptanmaktadır. Ancak bu eğilimleri saptamada kullanılan istatiski metot ve kaynakların çeşitli sorunlarla malul olduğu gözlenmektedir.

Çalışmanın temel konusu olan ülkemiz de ise çalışma istatistiklerinin durumu daha da vahimdir. Türkiye'nin resmi sendikalaşma istatistikleri uluslararası alanda şüpheyle karşılanmakta ve kabul görmemektedir. Gerçekten de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın sendikal istatistiklerinin bilimsel kaygılardan çok siyasal, hukuksal ve sosyal kaygılarla düzenlendiği ve siyasal müdahalelere açık olduğu görülmektedir. Bilimselliği ve iç tutarlılığı bulunmayan ÇSGB istatistiklerinin uluslararası ölçütleri kullanmadığı görülmektedir.
Resmi istatistiklerin güven vermeyişi alternatif arayışları ve hesaplama yöntemlerini gündeme getirmektedir. Yapılan hesaplamalar ülkemizde sendikalaşma oranının ve sendikalı işçi sayısının 1980'lerin ortasından bugüne önemli düşüşler yaşadığını göstermektedir.

Sendikal istatistiklerin sağlıklı hale gelebilmesi için bu alanda uluslararası normların kullanılması ve istatistikleri çarpıtan mekanizmaların ortadan kaldırılması zorunludur.

(1) World Bank, Unions and Collective Bargaining, Washington, D.C., 2002, s.82.

(2) ILO, World Labour Report 1997-1998, Geneva, 1997, s.7.

(3) Peter F. Drucker, Yeni Gerçekler, 2. Baskı, Ankara, T. İş Bankası Kültür Yayınları, 1992, s.195.

(4) World Bank, s. 82

(5) ILO, s.6

(6) Ronaldo Munck, Emeğin Yeni Dünyası, İstanbul, Kitap Yayınevi, 2003, s.156.

(7) ILO, s.7

(8) Resmi Gazete, 17 Ocak 2003, ÇSGB Tebliği

(9) ILO, s.238.

(10) ÇSGB, Çalışma Hayatı İstatistikleri 2001, Ankara, 2002, s.120

(11) Hürriyet Gazetesi, "Sendikalaşmada OECD Sonuncusu Olduk", 26 Ekim 1998

(12) TİSK, Avrupa Birliği'ne Üyelik Sürecinde AB Ülkeleri ve Diğer Aday Ülkeler Karşısında Türkiye'nin Durumu, Ankara, Kasım 2000, s.95.

(13) ILO, s.280

(14) Kristal-İş Sendikası 13. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu, İstanbul, 1999. s. 140.

(15) Petrol-İş Yıllık 95-96, İstanbul, 1995 s. 521-523

(16) İlker Parasız, Modern Emek Ekonomisi, Bursa, Ezgi Kitabevi, 2002. s.219.

(17) Meryem Koray, Sosyal Politika, Bursa, Ezgi, 2000, s. 127, Aysen Tokol, Sosyal Politika, Bursa, 2000. s.56

(18) ILO, s.272.

(19) ILO aynı yerde.

(20) ILO, s.280

(21) World Bank, s.82

(22) Yıldırım Koç, "Türkiye'de Sendika Üyeliği ve Sendikalı İşçiler", Yeni Gündem, 1 Eylül 1985, s.2

(23) İsmail Bayer, "Sendikalaşma Oranları", Sendikacılık Ansiklopedisi, Cilt 3, İstanbul, 1998, s.50

(24) Ronald G. Ehrenberg and Robert S. Smith, Modern Labor Economics, Boston, Addison Wesley, 2002. s.425

(25) Nuri Çelik, İş Hukuku Dersleri, Genişletilmiş 15. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2000, s.431. Müjdat Şakar, İş Hukuku Uygulaması, Yenilenmiş 3. Bası, İstanbul, Beta, s.267.

(26) Mesut Gülmez, Sendikal Hakların Uluslararası Boyutları ve Türkiye, Ankara, TODAİE, 1988, s. 441.

(27) International Labour Conference, Application Committee Report, 90th Session, Geneva, 2002. s.397-398

(28) EU Commission. Regular Report on Turkey, Brussels, 2002, s.41, s.94, s.147.

(29) Aziz Çelik, "Avrupalı Olmanın Gerekleri", Radikal 6 Aralık 2002.

64311 kez görüldü, 12 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi