Araş.Gör. Doğan BIÇKI
Türkiye’de yaşayan çoğu insanın, belki her gün belki zaman zaman, gerek kendisine gerekse başkalarına sorduğu mealen aynı anlama gelen bir takım sorular vardır: Örneğin, ne olacak bu memleketin hali? Biz ne zaman ilerleyeceğiz? Gavur filan işi elli sene önce yaptı, bakalım bizimkiler yapabilecek mi?
Bu sorulara verilen yanıtlar genellikle belli bir kötümserlik havası taşırlar. Örneğin, bu kafayla gidersek daha çok bekleriz; bu tembellikle biraz zor gibi. Her halükarda sorunun teşhisi ‘zihinseldir’. Sorunun zihin ile ilgili olması meseleyi daha da karmaşık hale koyar Zira kelimenin kökü olan ‘zihin’, bir yandan akıl/zeka gibi değişimi görece daha sınırlı bünyevi bir unsura atıfta bulunurken; diğer yandan belli bir düşünme biçimi, bilinç gibi, arızalı olması durumunda değişimi görece daha kolay gözüken başka bir yön taşır.
Sanırım, gerilik sorununun Türkiye’deki kaynağını akıl/zeka ile unsurlarda bulanlar azınlıktadır; aksine hakim görüş memleket insanının kafasının çalıştığı yönündedir.Ancak bu aklın ne yönde çalıştığı tartışmalıdır.Yine burada hakim olan görüş iblisliğe/üç kağıda meyyal olduğu yönündedir. Her ne yönde çalışırsa çalışsın bu durum ‘’düşünce biçimi’’, ’’bilinç‘’ şeklindeki ikinci anlamla ilgilidir.
Ben bu yazıda insanımızın hem bir nebze zihin bunalımını giderecek hem de yüreğine soğuk su serpecek bir önermede bulunacağım:
‘’Dünyayı yakalamak için acele etmemize gerek yok. Onlar(Batı) dönerken biz gidiyor olacağımız için bir yerlerde rastlaşacağız. Bu durumda ilerleme gayretimiz olsa olsa onları dönüş yolunda daha çabuk yakalamak için olacaktır ki; bu da düpedüz gayretkeşliktir. Çünkü işin içinde bu defada geri dönüş masrafları var. En iyisi geri dönüşü zor olmayan bir yola girmek ve vaziyeti böylece idare etmek’’
Öyle zannediyorum ki; yukarıdaki önerme / iddia bir çoklarına ‘postmodern’ gelmiştir. Hele ki; postmodernizmin absürtlük, bir zırvalık olduğunu düşünenlerin kafalarındaki şüpheler hepten dağılmıştır. İşte bu noktada asıl misyonumuz başlıyor demektir: Durulan zihinleri tekrar bulandırarak kendi iddiamıza geçerlilik kazandırmak. Bunu yapmaktaki gayemiz çok saçma olan bir şeyin ancak bulanık bir zihinle kabul edilebilir görünmesini sağlamak değil; aksine içinde olduğumuz durumu anlamanın tek yolunun önceden bildiklerimizi unutmaktan, en azından şüpheye düşmekten geçmesidir.
Şüpheye düşülmesi gereken ilk şey ilerlemenin kaçınılmaz olup özünde iyi bir şey olduğudur. Bu tarz düşünüş kadim dünyanın Batı kısmının ‘Aydınlanma’yla ilgili tarihi ve kültürel terekesinden kalma; Doğu kısmının çok sonraları edindiği bir şeydir. Bugünün dünyasında Batı bu düşünüş biçiminden vazgeçmeye başlamış olmasına rağmen; Doğu için hala ulaşılması gereken bir ülkü durumundadır. Sonuç olarak, Batı kendi mirasını reddetmeye hazırlanırken Doğu kendisine ait olmayan bir mirasa sahip çıkmaya çabalamaktadır.
Anlatımlarımıza somutluk katmak adına söz konusu dönüşüm sürecin Batı dünyasındaki ve bizdeki yansımalarına bakmak gerekir. Birincisi Batı kendi üretimi olan ‘modern medeniyetinden‘ fevkalade sıkılmıştır. Batı medeniyeti en az yüzyıldır ve yoğun olarak son 30 yıldır modernite ve onun ürünlerinden (istisnalar dışında) şikayetçidir. Son dönemin Batı Litaratürü, ‘modernizmin demir kafesiyle’ ilgili şikayetlerle doludur. Max Weber modernite için ‘demir kafes’ terimini kullandığında henüz yüzyılın başlarıydı. Bugün, Batı literatüründe bilgisayarın, televizyonun, atom santrallerinin,nükleer silahların, fastfoodların fenalıklarından bahsedilir oldu.
Bilgisayar için konuşmayı unutturan, insanları-hayatları sanallaştırılan, hatta şiddeti teşvik eden bir aygıt olarak bahsediliyor. Televizyonun, kötülülüklerini az çok biz de biliyoruz: kitap okuma alışkanlığını öldürme, aile içi diyalogu kesme, hayal gücünü görselliğin kolaycılığıyla değişiverme gibi. Atom santrallerinin, nükleer silahların yarattığı ve yaratmaya aday olduğu felaketlerden Akkuyulu köylünün bile haberi var. Hazır yiyeceklerin başta mucitleri olmak üzere yarattığı obezite ve kalp sağlığıyla ilgli sorunları Mc donalds önlerinde kuyruğa giren kentli çocuklarından başka bilmeyen var mı?
Gelelim bizim tarafa. Türkiye için Batılı olmak, modern olmak, aksi düşünülemez tabulardır. Çünkü eğer modernlikten veya Batı tipi yaşamdan şikayetçi iseniz.geri kafalısınız demektir.Geri kafalılık size yaftalanacak en hafif tabirdir. Ayrıca siz, medeniyetsiz, görgüsüz, cahil, şarklı, yobaz, aydınlık düşmanı karanlık özlemlisi (ne demekse) birisinizdir.
Bilgisayar, çağdaş dünyanın kullandığı, ütü gibi, soba gibi bir alettir/araçtır. Bilgisayar bizim için alet/araç değildir; ona araç demek alçaltıcı bir statüdür. Zira, o Batı medeniyetinin gelişmişliğinin cisimleştiği bir teknoloji ikonudur. Bu durumda kalkıp bilgisayarın zararlarından bahsetme düpedüz gericiliktir.
Televizyon toplumsal yaşamımıza geç girmeyle beraber hiç çıkmamacasına başköşeye oturan bir alettir. Dünyayı evimize getirir. Dünya ve memlekette neler olup bittiğinden haberdar oluruz. Bu durumda televizyona karşı olmak (haber almanın tek kaynağı o imiş gibi veya saat başı haberleri almasa bakkal Hasan’ın işleri ras gitmeyecek gibi) cahillik eseridir.
Atom santrali ve Nükleer güç sahibi olmak, biri bizi karanlıktan koruyan diğeri düşmanlarımızdan koruyan güçlerdir. Birincisini istememek karanlıkta kalma; diğerini istememe zayılardan olma nedenidir. Zaten dünyadaki bütün çevreciler, nükleer güç karşıtları da Türkiye’den Batıya giden kendini bilmezlerdir.
Son olarak, Fastfood yemek, arı gibi çalışan, bu çalışma temposu içinde başını kaşıyacak vakti olmayan yurdum insanı için kaçınılmazdır. Bunun zararlarından bahsetmek üzerinden zeytinyağı damlayan dolmadan yana olmaktır. Bu da düpedüz görgüsüzlüktür. Zira hamburger gelişkin bir medeniyetin ürünü, dolma ise alaturkalık işaretidir.
Burada vermiş olduğumuz örnekleri sayısızca çoğaltmak mümkündür; ancak, sıkıcı olmamak için uzatmanın da bir gereği yok. Tüm bu anlatılanlardan çıkarmak istediğimiz sonuç televizyon izlemeyin, bilgisayar kullanmayın, enerji üretmeyin-yel değirmeniyle idare edin, ağzınıza hamburger sürmeyin gibi şeyler elbette değil. Şunu söylemeye çalışıyorum: Artık dünya eski dünya değil. Tüm dünya artık ilerlemek konusunda hem fikir değil. Ve Batı modernizminin tüm yaşamı metalaştırdığını /yavanlaştırdığını söyleyenler sadece bizim gibi geri kalmış ülke insanları değil. Batı kendisini ciddi biçimde sorguluyor. Bu sorgulama toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsıyor. Yaşanılan yerden, yenen yemeğe kadar tüm gelenek bir altüst oluş içinde. Adına ister Post-modern moda değin, ister küreselleşme deyin eski taşları yerinden kaldırıyor. Bugün Batıda medeniyeti tasfiye etme en azından törpüleme, basit yaşama, minimalizme, tüketim karşıtlığına karşı ciddi bir sempati var. Çünkü, dünyanın bu gidişatla sürdürülebilirliğini koruması mümkün değil. Bunu söyleyenler maalesef dünyayı yaşam makinesine çevirip, arka bahçelerindeki çöplerden gözleri korkanlar.Bizim gibi yeni yeni dünyayı kirletmeye başlayanlar veya yeterince gelişkin(!) olmadığı için kirletme potansiyeli zayıf olanlar değil. Dünyanın çöpünde boğulmak yalnızca bizim sorunumuz olmadığı için Batı, eninde sonunda geri adım atacak. Atıyor da. Amerika ve Rusyanın karşılıklı tecrici silah indirimine gitmesi bunun göstergelerinden biri. Gelişmiş bazı batılı ülkeler bundan böyle nükleer santral yapmayacaklarını ilan ediyorlar. Var olanların da ömrünün çok uzun olmadığı biliniyor. Artık kazanç getiren her yol mubah değil. İnsanlar bunu zorluyor. Örneğin, artık muhteşem tesisleri olmak, turistler için cazibesini yitiriyor. Milyarlarca doların döndüğü bu sektör doğallık, bakirlik, otantiklik, özgünlük talep ediyor.
Sonuç:
Yazının başında ortaya koyduğumuz önerme ‘onların geri dönecekleri ve yolda karşılaşacağımız’ iddiası artık o kadar absürd gelmemeli. Çünkü bu dönüş başladı ve başlamak zorunda. Ülkenin geleceği adına yapılmaması ve yapılmaması gereken bazı şeyler var. Öncelikle bu ileri geri sığlığından çıkmak gerekiyor. Meseleye ya o ya diğeri şeklinde bakmak artık demode bir şey. En doğrusu ne o ne bu.Kendimiz için en doğruyu üretmemiz gerekiyor. Bunu yaparken Batının vazgeçmeye hazırlandıklarına dikkat etmek gerek.tabi bunun alternatifi, onlar kötü yaptı bizde iyisi var değil. Elbette, evrensel kötülerden bahsedilebileceği gibi yerel kokmuşluklardan bahsetmekte çok olası. Zaten tümüyle iyi veya tümüyle kötü olmak da olası değil. Belki, bizde iyi bir şey göremeyenler en azından yerel hamasetçiler kadar çok. Ancak bu tutum zannedildiği gibi bize özgü değil. Ancak bize özgü bir şey varsa o da sorunları ve çözümleri dışsallaştırmak. Dışsallaştıkça bizi da daha az ilgilendirir olmak.
Herkes kendi evinin önünü süpürmeli.
65057 kez görüldü, 0 kez indirildi.