Yıl: 2000/ Cilt: 2 Sayı: 1 Sıra: 2 / No: 81 /     DOI:

Küresel Sorunlar Sarmalı
Araş.Gör. Memet ZENCİRKIRAN
Uludağ Üniversitesi - İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkiler Bölümü - Yönetim ve Çalışma Sosyolojisi Ana Bilim Dalı

  • Küreselleşme ile birlikte gelişmiş ülkelerde de , az gelişmiş ülkelerde de işsizlik ve bununla beraber geleceğe yönelik olarak umutsuzluk ve güvensizlik artmıştır.
  • Geleceğe güvensizlik ve belirsizlik, kişiler için bir sığınma işlevi gören ve aidiyet duygusu sağlayan fundemantalist ve milliyetçi akımların güç kazanmasını da getirmektedir
  • Çok tartışılan bir boyut da; ulusal hükümetlerin , küresel sermaye ve çok uluslu şirketler karşısında politika oluşturma ve egemenliğini kabul ettirtmede yetersiz kalmasıdır.

    Hafta sonunda gazetelerde merkez solun 14 liderinin 140 akademisyenin ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bili Clinton'ın da katıldığı "21. Yüzyıl için modern yönetimler" konulu konferansla ilgili bilgiler yer aldı. Konferansın sonunda liderlerin küreselleşme süreci ile birlikte ortaya çıkan gelişmeler karşısında serbest piyasa ekonomisiyle sosyal adalet prensiplerinin bağdaştırılması ve vahşi kapitalizme son verilmesi yönünde kararlar aldıkları haberlerine yer verildi.

    Küreselleşme sürecinde ortaya çıkan sorunlar ve çözüm önerileri uzun süredir akademisyen ve siyasetçiler açısından ilgilenilen ve çözümü için çalışılan konuların en başlarında gelmektedir. Konferansın ilgi çekici tarafı gelişmiş ülkelerden katılan liderlerin küreselleşmenin olumsuz etkilerini dile getirmeleriydi.

    Küreselleşme süreci kişiler, kurumlar ve toplumlar arasında kazanan ve kaybedenleri de beraberinde getirmektedir. Özellikle büyük sermayeye sahip çokuluslu şirketler, bilgi ve hizmet işlerine yatırım yapan, kurumlar, vasıflı işçiler (özellikle bilgi işlerinde yoğunlaşmış, bilgiyi üretip kullanabilenleri) bu sürecin kazananlar safında önemli yer tutmaktadır. Kaybedenlerin başında ise yeni küresel ekonominin dışında kalmış, tarım ve imalat işlerinde yoğunlaşmış ülkeler ve özellikle vasıfsız işgücnü gelmekledir. Önemli bir nokta da şudur, aynı ülke içinde de kazanan ve kaybeden kurum ve gruplar bulunmaktadır.

    Gelecekten umutsuzluk

    Bilgi ve özellikle sermaye akışının uluslararası bir nitelik ve hız kazanması, kitle iletişim araçları ve ulaştırmanın gelişmesi ve ucuzlaması, enformasyon teknolojileri, hükümetler tarafından izlenen neoliberal hareketler küreselleşme sürecinin yayılmasına katkıda bulunan etkenlerin başında gelmektedir.

    Gelir dağılımında kişiler ve ülkeler lirasında yaşanan korkunç uçurum, küreselleşme süreciyle ortaya çıkan yüksek oranlı işsizlik, küreselleşmenin toplumsal boyutta geleceğe yönelik güvensizlik ve ümitsizlik yaratması, çokuluslu şirketler karşısında ulusal hükümetlerin politik düzenlemeler karşısındaki yetersizliği gibi konular küreselleşmenin en önemli sorunlarını oluşturmaktadır.

    Özellikle toplumsal boyuttan bakıldığında iki durum göze çarpmaktadır. Küreselleşme süreci sonunda ortaya çıkan yeni işlerin yüksek vasıflar gerektirmesi ve özellikle çok uluslu şirketlerin belli alanlarda maliyet avantajı sağlaması nedeniyle (ulaştırmanın da ucuzlamasının büyük etkisi bulunmakta) belli üretimlerini ucuz emeğin bulunduğu bölgelere kaydırması işsizlik ve düşük ücretleri gündeme getirmektedir. Gelişmiş ülkelerde de az gelişmiş ülkelerde de işsizlik ve bununla beraber geleceğe yönelik olan umutsuzluk ve güvensizlik artmıştır.

    Vasıfsız İşçi yalnız kaldı

    Geçmişten farklı olarak sürekli değişen teknolojiyle birlikte kendini sürekli yenilemesi ve vasıflı bale gelmesi, gerektiğinde bilgiyi kullanabilmesi ve üretebilmesi gereken işgücünün bu duruma ayak uyduramaması ve artan kronik işsizlik, çok düşük ücretler, insanların geleceğe olan güvenini azaltmakta ve bu da özellikle toplumsal barış ve huzuru tehdit edecek kitle hareketlerine yol açmaktadır. Geleceğe olan güvensizlik ve belirsizlik, kişilere geleceğe yönelik bir sığınma işlevi gören ve aidiyet duygusu sağlayan fundamentalist hareketlerin ve milliyetçi akımların güç kazanmasını da beraberinde getirmektedir. Bu durum, ülkeler açısından sosyal barışı bozabilecek tehditler içermekte ve yıkın kitle hareketlerini de beraberinde getirmektedir.

    Özellikle son çeyrek yüzyılda yaşanan yapısal dönüşümler sanayi toplumunun fordist üretim tarzında altın çağını yaşayan sendikaların güçlerini ve etkilerini kaybetmelerini gündeme getirmiştir. İstihdam sürecinde yaşanan esnekleşme, küçük işletmelerin artması, enformasyon teknolojileri, bilgi ve hizmet işlerinin önem kazanması bir çok ülkede sendikal hareketin krize girmesine neden olmuştur. Sanayi güven ve aidiyet sağlayan ekonomisinde işçilere haklarını güvence altına alan sendikaların güçlerini kaybetmesi ve yaşanan gelişmeler özellikle vasıfsız emeğin sermaye karşısında güçsüz durumda kalmasına yol açmış ve gelecek konusundaki güvensizliğinin artması gibi durumları ortaya çıkarmıştır.

    Geçmişte binlerce kişiyle aynı safta olan vasıfsız isçi şimdi yalnız ve tek basınadır. Bu durum özellikle işsiz kalmış ve yakın zamanda iş bulamayacak durumda olan vasıfsız emek üzerinde kitle eylemlerine yönelik potansiyel aday olma durumunu gündeme getirmektedir.

    Küreselleşmenin çok tartışılan bir boyutunu da küresel sermayenin ve özellikle çok uluslu şirketlerin karşısında ulusal hükümetlerin politika oluşturma ve egemenliğini kabul ettirme gibi konularda yetersiz kalması, bu durumun da bir çok krizi beraberinde getirmesi oluşturmaktadır. Sermayenin kısa dönemli kontrol edilemeyen ve dijital ekonominin de katkısıyla çok hızlı hareket edebilen yapısının da etkisiyle (aynı gün içerisinde bile uluslararası birçok piyasalarda işlem yapılabilir) çok uluslu şirketlerin ve büyük sermaye sahiplerinin dünya piyasaları üzerinde kriz yaratmaları son dönemde sıkça yaşanmış örneklerdir. Rusya ve Asya krizlerinde olduğu gibi, sermayenin kısa dönemli kontrol edilemeyen yapısı bütün dünyayı etkileyen krizlere yol açmaktadır. Fakat kısa donemde önerilen uluslararası para hareketlerinin uluslararası vergilendirmeyle kontrol altına alınması ve yabancı sermayeye belli koşullar imkanında izin verilmesi gibi konuların uygulanması mümkün gözükmemektedir.

    Ulus devletler günümüzde çok uluslu şirketler karşısında ikili bir paradoksla karşı karşıya bulunmaktadır. Ya şirketlere karşı ulusal düzeyde finans piyasasına yönelik kurumsal düzenlemeler yaparak belli kurallar koymak ya da yabancı sermayeye yönelik uygun ortam sağlayarak yabancı sermayeyi ülkeye çekmek. Bu politikaların ilki uygulandığında yabancı sermayenin ulusal sınırlamalar karşısında o ülkeden çıkarak kendisine cazip avantajlar sunan diğer ülkelere gitme örneğine geçtiğimiz dönemde sık tanık olunmuştur.

    Bunun yanında uluslar üstü düzeyde özellikle uluslararası çalışma örgütü tarafından uluslararası emek standartlarının geliştirilmesi, ağır koşullarda çalıştırılan kadın, ve çocuk işgücüne yönelik düzenlemeler, çalışma saatleri, ücret, iş güvenliği gibi konularda asgari standart sağlanması gibi çalışmalar yapılsa da ülkeler arasında faktör fiyatlarındaki dengesizliğin çok büyük olması ve ülkeler arasındaki gelir dağılımındaki büyük eşitsizlik bu politikaların birçoğunun uygulanmasını engellemektedir. Rusya'da, Hindistan'da, Çin'de ve birçok ülkede çok düşük şartlarda yasayan ve günde birkaç dolara çalışacak milyonlarca açlık sınırında insanın bulunduğu bir düzende eşit çalışma koşullarının uygulanması pek gerçekçi görülmemektedir. Nitekim gelişmekte olan ülkelerde uluslararası ticaret ilişkilerinde kendilerine sunulan bu önerilere pek de sıcak yaklaşmamaktadır.

    Teşhis kolay, ya çözüm?

    Ayrıca Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, BM gibi kurumların ülkeler arasında, uluslar üstü asgari bir standart oluşturup, düzen sağlayacak ve bunu denetleyebilecek yapıdan uzakta bulunmaları nedeniyle küreselleşme ve bunun sonucunda oluşan sosyal sorunları çözümleyebilecek uluslar üstü düzeyde bir yapılanma da yakın dönemde mümkün görünmemektedir.

    Küreselleşme sonucu ortaya çıkan sorunlar ve bunların çözümüne yönelik hem ulusal düzeyde hem de uluslar üstü düzeyde arayışlar ve küreselleşme sürecinin toplumsal sonuçarına yönelik protestolar ve eylemler (Seattle ve Endonezya örneklerinde olduğu gibi) önümüzdeki dönemde de devam edecektir. Bu sorunların teşhisi konusunda birçok politikacı ve akademisyen görüş birliği içindedir. Fakat asıl önemli olan bu problemlerin nasıl ve hangi kurum ve düzenlemelerle çözülebileceği konusudur.

    Not: Bu makale 06.06.2000 tarihinde Yeni Binyıl Gazetesi'nde yayınlanmıştır. Makale sitemizde yazarın izni ile yayınlanmıştır.

  • 62248 kez görüldü, 1 kez indirildi.

    << --
     
    EBSCO
    PROQUEST
    CABELLS DIRECTORY
    INDEX COPERNICUS
    SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
    ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
    Üye Girişi
    DUYURULAR/HABERLER
    Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
    Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
    Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
    © 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi