Yıl: 2001/ Cilt: 3 Sayı: 2 Sıra: 3 / No: 75 /     DOI:

Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası: F. CAPRA
Araş.Gör. Doğan BIÇKI
Uludağ Üniversitesi - İİBF - Kamu Yönetimi Bölümü

Özgün adı the 'the turning point-science,society,and the rising culture'- olan çalışmasında Capra, ''Holistik hakikatler fikrini'' geç tanımış olan Batı düşüncesini ve bu düşüncenin ürünü olan antropolojik ve ekolojik sorunları analiz etmektedir. Capra'ya göre Batı düşüncesi bir dönüm noktasındadır.Aydınlanmanın üretileri olan Newtoncu-Kartezyen evren paradigmaları yerlerini, fiziki arkaplanını Kuantum fiziğinden, metafiziğini ise doğu mistisizminden alan 'sistemler teorisin'e bırakmaktadır. Capra, bu dönüşümün somut izlerini üç alanda gözlemektedir:

Bunlardan birincisi, Ataerkil kültürün hakimiyetini yitirmeye başlamasıdır.Ataerkillik yakın zamana kadar, evrensel nitelikte doğa yasaları gibi anlaşılmış bir sistemdir.Bunun karşısında yer alan Feminist hareket zamanımızın en güçlü kültürel akımlarından biridir ve gelecekteki evrimimiz üzerinde derin bir etkisi olacaktır. Hayatımız üzerinde derin bir sarsıntı yaratacak ikinci değişim, fosil yakıtlar çağının sona erişinin üzerimizde yaratacağı baskıdır.Fosil yakıtlar-kömür,petrol ve doğal gaz- modern sanayi çağının başlıca araçlarıdır ve bu kaynakların tükenmesi halinde ise içinde olduğumuz çağ sona erecektir.Yapılan projeksiyonlara göre, fosil yakıtlar 2300 yıllarında tükenmiş olacaktır. Üçüncü değişim yine kültürel değerlerle bağlantılıdır.Bu değişim,özel bir gerçeklik anlayışını biçimleyen düşünce,algılama ve değerlerin derinden değişimini sağlayacak olan paradigmal bir değişimdir.Yakın zamana kadar modern batı toplumunu için geçerli olan paradigma ,içerisinde Bilimsel devrim,Aydınlanma ve Sanayi devrimini de barındıran akımları ve bunların ürettiği kültürü içermektedir.Batı kültürünün değerleri, bilgiye ulaşmada geçerli tek yaklaşım olarak bilimsel yönteme inancı ; temeli maddi yapıtaşlarından ibaret olan mekanik bir evren anlayışını ; nihayet ekonomik ve teknolojik büyümeyle başarılmış sınırsız maddi ilerlemeye olan inancı ihtiva etmektedir.Bütün bu düşünce ve değerler geçen on yılda fazlasıyla indirgemeci ve sınırlı bulunup yeniden bir gözden geçirmeyi gerekli kılmıştır.

Capra'ya göre kültürel evrim açısından bakıldığında,mevcut paradigma değişiminin,bütün Batı uygarlığının ve çoğu öteki kültürlerin bağlı oldukları değer sistemlerinin muntazaman dalgalanan daha kapsamlı bir sürecin parçası olduğu görülebilir.Capra , bu değer dalgalanmalarını Sorokin'in geliştirdiği üçlü değer sistemine atıfla açıklamaktadır.Sorokin'in modelinde duyumsal,ülküsel ve düşüncül olmak üzre üç tür değer sistemi vardır:Duyumcul değer sistemi,yalnızca maddenin asıl gerçek olduğunu ve manevi olayların maddenin görünümlerinden ibaret olduğunu iddia eder.Ülküsel değer sistemi ise,gerçekliğin maddi dünyanın ötesinde manevi alemde bulunduğunu ve bilgiye manevi tecrübe yoluyla ulaşılabileceğini söyler.Bu değer sisteminde,adalet , erdem, doğruluk gibi insan üstü standartların olduğu kabul edilir.Ülküsel manevi gerçeklik kavramının batılı örnekleri Platoncu idealar,ruh ve Yahudi Hristiyan Tanrı tasavvurlarını kapsar; benzer düşüncelere, Hindu ,Budist ve Taoist kültür içerisinde de raslanır.Düşüncül değer sistemi ise,duyumsal ve ülküsel değerlerin bir sentezidir.Düşüncül inançlara göre asıl gerçeklik hem duyusal hem de duyu-üstü yönlere sahiptir. Capra'nın da paylaştığı Sorokin'in bu modeline göre, mevcut paradigma değişimi ve Sanayi Çağının sona erişi bir başka olgunlaşma dönemi ve aynı zamanda duyumcul kültürün de sonu demektir.İçinde bulunduğumuz duyumcul çağın doğuşu,Hristiyanlık ve Orta Çağların doğuşu sırasındaki ülküsel kültürün yükselmesi ve Avrupa Rönesansı sırasındaki düşüncül bir aşamanın sonradan gelişimiyle ön plana çıkmıştır.

Yeni bir duyumcul dönemin doğmasına yol açmış olan onbeşinci ve onaltıncı yüzyıllarda; aydınlanmanın değer sistemleri, Descardes ve Newton'un bilimsel görüşleri ve Sanayi Devriminin teknolojisince belirginleşmiş bir dönem olan onyedi, onsekiz ve ondokuzuncu yüzyıllarda, ülküsel ve düşüncül dönemler yavaş yavaş gerilemiştir.Yirminci yüzyılda bu kez duyumcul değer ve düşünceler gerilemektedir. Sonuç olarak, ataerkilliğin çöküşü, fosil yakıtlar çağının sona erişi bu sürece katkıda bulunan duyumcul kültürün sona erişiyle paralel olarak işlemektedir. Capra,çalışmasında kültürel değerler ve tavırlarla ilgili argümanına Çin felsefesini de dahil etmiştir.Çin düşüncesi yin ve yang gibi iki arketip kutbu içermektedir.Yin ve yang arasında dinamik bir denge vardır.Çin düşüncesinde bu iki kutup birbirlerini tamamlayıcı olarak ele alınmıştır.Yin,Pokert'e göre uyumlu ve tutucu olan şeylere tekabül eder; oysa yang yayılan,saldırgan zorlayıcı şeylere tekabül eder.Çin kültürünün ilk dönemlerinden bu yana yin,dişil;yang ise eril olanla ilgilidir.Erkeğin ve kadının kişiliği durağan değil,tersine dişil ve eril öğeler arasındaki etkileşimden doğan dinamik bir olaydır.

Capra'ya göre bu insan doğası görüşü bütün erkeklerin eril ,bütün kadınlarında dişil kabul edildikleri katı bir düzen oluşturmuş olan ataerkil kültürle taban tabana zıtlık arzetmektedir ve toplumun başat rollerini ve bir çok ayrıcalıklarını aralarında paylaşan erkeklerce bu terimlerin anlamı çarpıtılmıştır.Bu ataerkil eğilimin bakışında Yin'in edilgenlikle, yang'ın ise etkinlikle bağlantılı olarak ortaya çıkmış olması tehlikelidir.Batı kültüründe kadın geleneksel olarak edilgen ve alıcı özellikleriyle tanımlanmıştır; erkekse etkenlik ve yaratıcılıkla.Bu düşünce ona göre,Aristoteles'in cinsellik teorisine dek geri gitmekte ve erkeklere boyun eğen bir teba rolündeki kadını korumak adına bilimsel-rasyonel bir mantık olarak yüzyıllar boyu kullanılmıştır.

Capra, modern düşüncedeki sezgi-akıl ayrımını ve bunun kadın üzerindeki etkisini Çin düşüncesindeki yin ve yangla ilişkilendirerek dile getirmektedir. Buna göre,rasyonel ve sezgisel biçimler, insan zihninin görev yapan bütünleyici biçimleridir.Rasyonel düşünme doğrusal ve çözümleyicidir.O, görevi bölmek, ölçmek ve kategorileştirmek olan zihin bölgesine aittir.Bu nedenle rasyonel bilgi parçalara bölmeye eğilimlidir. Öte yandan sezgisel bilgi, gelişmiş bir bilinçlilik durumunda doğan gerçekliğin, doğrudan doğruya zihinsel olmayan gerçekliğine dayanır. O, birleştirici , holistik (bütüncül) ve doğrusal olmayana eğilimlidir. Bundan dolayı rasyonel bilginin ben-merkezli ya da yang eğilimli bir faaliyet; sezgisel bilgelik ise yin ya da ekolojik yönelimli bir faaliyettir.

Capra'ya göre rasyonel düşünce üzerindeki vurgu,batılı bireyleri , kimliklerini bütün organizmalarıyla değil de yalnızca zihinleriyle özdeş tutmaya etkili biçimde teşvik etmiş olan Descardes'in şu kutsanmış önermesinde özetlenmiştir: '' Düşünüyorum, o halde varım.'' Zihin ve beden arasındaki bu ayrımın etkileri tüm Batı kültürüne nufuz etmiştir.Zihin ve madde arasındaki bölünme insanları, doğal olayları her yönüyle belirleyeceği düşünülen özellik ve etkileşimleri temel maddi yapı taşlarına birer birer indirgemek suretiyle birbirlerinden kopuk nesnelerden kurulu mekanik sistem şeklindeki bir evren görüşüne sürüklemiştir. Öte yandan, doğanın sömürülmesi,bütün çağlar boyunca doğayla özdeşleştirilmiş bulunan kadının(yin-edilgen olanla) sömürülmesiyle el ele gitmiştir.En erken dönemlerden beri doğa- ve özellikle yeryüzü- yumuşak ve besleyip büyüten bir anne olarak, ama aynı zamanda vahşi ve dizginlenemeyen bir dişi olarak görülmüştür.Ataerkillik öncesi dönemde kadının bir çok yönü,bir Tanrıçanın çok sayıdaki yansımasıyla özdeşleştirilmiştir.Ataerkil yapı altında iyi kalpli doğa imgesi edilgen bir imgeye dönüşmüştür.Bu durumda kadın erkeğe göre pasif ve ona tabi cins olarak betimlenmiştir.

Sonunda Newtoncu bilimin doğuşuyla, kadının çalıştırılması ve sömürülmesinin yanısıra doğa da çalıştırılabilir ve sömürülebilir mekanik bir sistem şeklinde anlaşılmaya başlanmıştır.Kadın ve doğa arasında kurulan bu antik bağ, bu şekilde kadının tarihi ve çevrenin tarihiyle birbirine eklemlenmektedir ve feminizm ve ekoloji arasında artarak kendini gösteren doğal bir akrabalığın da kaynağıdır.Doğaya ve kadına hükmetme ve rasyonel zihnin üstün rolüne inanma şeklinde özetlenebilecek insan görüşü, ilahi yasalarını dünyaya zorlayarak göklerden dünyayı yöneten üstün aklın ve nihai gücün cisimleşmesi şeklindeki erkek bir Tanrı imgesine bağlanmış olan Yahudi-hristiyan geleneğince desteklenmiş ve yaygınlaştırılmıştır.Bilim adamlarının araştırdığı doğa yasaları , Tanrı'nın aklından kaynaklanan bu ilahi yasanın yansımaları şeklinde kabul edilmiştir. Capra'ya göre bilimsel yöntem ve rasyonel , çözümleyici düşünme üzerindeki vurgunun derin biçimde karşı ekolojik tavırlara yol açtığı şimdi görülmektedir.Eko-sistemlerin anlaşılmasını , rasyonel zihnin varlığı engellemiştir.

Rasyonel düşünme doğrusaldır, oysa ekolojik bilinçlilik doğrusal olmayan sistemlerin sezgisinden doğar. Eko- sistemler, süreçleri doğrusal olmayan çevrimler ve dalgalanmalara dayalı dinamik bir dengeyi kurarlar. Belirsiz ekonomik ve teknolojik büyüme (ör: uzun zamanlar radyo aktif atıkların birikmesi) gibi doğrusal girişimler doğal dengeyi bozacak ve er ya da geç çeşitli zararlara sebebiyet verecektir. Evrenin mekanistik modeli onyedinci yüzyıldan kaynaklanmış olan doğrusal düşünme üzerindeki vurguyla birleşmiş ve bu tavır , sağlıksız ve aynı zamanda insanlık dışı bir teknolojiyi doğurmuş(Teknolojinin insandışılığını Schumaher: ''İhtiyacımız olan şey insan yüzlü bir teknolojidir''sözüyle ifadelendirmektedir) ; bu teknoloji de insanların içinde yaşadığı doğal, organik çevreyi basitleştirmiş, yapay prefabrike bir çevreye dönüştürmüştür.Bu teknoloji,denetim, kitlesel üretim ve standartlaşmayı hedeflemiş ve çoğunlukla sonu belirsiz büyüme yanılsamasını sürdüren merkezi yöneticilere tabi olmuştur.

Batı ve onu üreten kültür görüldüğü gibi evrene bir makine,kadına ve doğaya da üzerinde hakimiyet kurulması gereken birer nesne olarak yaklaşmıştır.Bu yaklaşım günümüzde yaşanmakta olan bir çok antropolojik ve ekolojik sorunun kaynağıdır.Doğu kültürlerinden farklı olarak insanın kendisini onu kuşatan çevreden ayrı düşünebilmesinin ve kendi sonunu hazırlayan eylemlerde bulanabilmesinin felsefi temelleri onyendinci yüzyılda atılmıştır.Bu noktada özellikle Bilimsel Devrimin düşünürleri ve buların katkıda bulundukları evren kavrayışı üzerinde durulmalıdır. Organik, canlı ve manevi bir evren anlayışı onyedinci yüzyılda yerini makine tarzındaki dünya anlayışına bırakmış ve dünya makinası modern çağların baskın metaforu haline gelmiştir.Bu gelişme, fizik ve astronomide Coprnicus,Galileo ve Newton'un başarılarıyla zirveye ulaşan devrimsel değişimler sonucunda meydana gelmiştir.Onyedinci yüzyıl bilimi,Descartes'ın tasarladığı doğanın matematiksel tasvirini ve analitik akıl yürütme yöntemini kapsayan,Bacon tarafından güçlü bir biçimde savunulmuş olan yeni bir araştırma yöntemine dayanmıştır.Bu gelişmeler onaltıncı ve onyedinci yüzyıllara 'Bilimsel Devrim Çağı'denmesini sağlamıştır.

Bilimsel devrim,bin yıldan daha fazla süredir kabul edilmiş bir inanç olan Kitab-ı mukaddesin yer merkezli görüşünü deviren Copernicus ile başlamıştır.Yer yüzü artık evrenin merkezi değil,yalnızca galaksinin kıyısında dolaşan önemsiz bir yıldızın çevresinde dönen üçbeş gezegenden biridir.Copernicus'un hipotezini geçerli bir bilimsel teori haline getiren Galileo olmuştur.Galileo, teleskobunun da yardımıyla keşfettiği doğa yasalarını formülleştirmek için matematiksel dilin kullanımıyla bilimsel deneyi birleştirmiştir.Deneysel yaklaşım ve doğanın matematiksel tasvirinin kullanılması onyedinci yüzyılda bilimim baskın özellikleri olmuş ve günümüze kadar bilimsel teorilerin en önemli ölçütleri olarak kabul edilegelmişlerdir. Galileo İtalya'da deneysel yöntemi uygularken İngiltere'de Bacon açıkça deneysel bilimin yöntemini savunmuştur.Tümevarım işleminin-deneyler yapmak ve bunlardan ilerideki deneylerde sınanmak üzere genel sonuçlar çıkarmak-açık bir teorisini ilk formülleştiren kişiydi Bacon.Baconcu ruh,bilimsel araştırmanın doğasını derin biçimde değiştirdi.En eski çağlardan beri bilimin amaçları bilgelik, doğal düzeni anlamak ve onunla uyum içerisinde yaşamak olmuştu. Bilim, o zamanlar, Tanrının yüceliğini ya da Çinlilerin deyimiyle ' doğanın düzenini örnek almayı' araştırmıştı.Bunlar yin ya da bütünleyici amaçlardı;bilim adamlarının tavrı ekolojik idi.Bu tavır on yedinci yüzyılda değişti.Bu değişim bütünleşmeci faaliyetten kendini kanıtlayıcı faaliyete geçiş yönünde oldu.

Capra'nın değerlendirmesine göre,Bacon'dan beri bilimin amacı,bilgiyi doğaya hükmetmek ve onu denetim altına almak oldu ve bugün baskın biçimde hem bilim hem de teknoloji radikal biçimde ekoloji karşıtı amaçlar için kullanılmaktadır.Besleyip büyüten anlamındaki antik yeryüzü kavramı Bacon'un yazılarında temelden değişmiş ve organik doğa anlayışı bir makine tarzındaki dünya metaforuyla yer değiştirerek Bilimsel Devrimin ardından ortadan kaybolmuştur.Batı uygarlığının daha ileriye gelişimi için son derece önemli olan bu değişim Descardes ve Newton tarafından tamamlanmıştır. Descardes bilim için kesin apaçık bilgi nitelemesini kullanmıştır.Onun için muhtemel olan hertürlü bilgi geçersizdir.Bilimsel bilginin kesinliğine olan inanç Kartezyen felsefenin ve ondan türeyen dünya görüşünün temelinde yatmaktadır.Capra'ya göre başlangıçtan itibaren Descardes'i yanıltan tam da bu nokta olmuştur.Yirminci yüzyıl fiziği(Kuantum fiziği) bilimde hiçbir doğru olmadığını ; bütün kavram ve teorilerimizin tahmini ve sınırlı olduğunu göstermiştir. Kartezyen kesinlik temel mahiyeti itibariyle matematikseldir.Descardes'in aklındaki bilim anlayışı matematikle eş anlamlıdır.Öte yandan, Kartezyen yöntem çözümleyicidir.Bu yöntem fikir ve sorunları parçalara bölmeyi ve onları kendi mantıksal yapıları içerisinde düzenlemeyi ihtiva eder.Bu yöntem modern bilimsel düşüncenin en temel karakteristiği olmuştur.Kartezyen yöntem üzerindeki aşırı vurgu, gerek genel düşünme biçimimizin gerekse de akademik disiplinlerin karakteristiği olan parçalanma ve bilimde indirgemeciliğe neden olmuştur. Kartezyen düşünce açısından önemli olan bir diğer nokta ise 'Zihin beden' ikiliğidir.

Descardes bu ikiliği kendi sözleriyle şöyle ifade etmektedir. 'Zihne ait olan herşey bedenin dışındadır,Bedene ait olan herşeyse zihnin dışındadır'. Capra'ya göre bu düşünce, doktorları hastalığın psikolojik boyutlarını ciddi biçimde göz önüne almaktan ve psiko terapistleri tedavi ettikleri hastaların bedenleriyle ilgilenmekten alıkoymuştur.Oysa geleneksel tıpta sağaltım işlemi beden ve ruhla birlikte onu saran toplumsal ve ekolojik çevrenin de dikkate alınmasıyla ilgilidir.Kuantum teorisinin kurucularından Heisenberg'e göre parçalara ayırma işlemi Descardes'i izleyen Üç yüz yıl boyunca insanların zihnine derinden nufuz etmiş ve bu tavrın değişmeye başlaması uzun zaman almıştır. Kartezyen düşüncede maddi dünya bir makinadır.Maddede hiçbir amaç , hayat ya da ruhsallik yoktur.Mekanik bir sistem tarzındaki evren anlayışı, doğanın işletilmesi ve sömürülmesi için bilimsel bir cevaz temin etmiştir. Kartezyen düşünceyi ve Bilimsel Devrimi tamamlayan kişi Newton olmuştur.Sistematik deneyde Bacon'ı , matematiksel çözümlemede de Descardes'i aşan Newton,bu iki eğilimi birleştirmiş ve uzun zamandır doğa bilimlerinin dayandığı metodolojiyi ortaya çıkarmıştır.

Newtoncu fizikte bütün fiziksel olaylar,yerçekiminin gücüyle meydana gelen maddi parçacıkların hareketine indirgenmiştir.Newtoncu anlayışa göre tanrı, başlangıçta maddi parçacıkları,bunlar arasındaki çekimleri ve temel hareket yasalarını yarattı.Böylece bütün evren hareket etmeye başladı ve o gün bu gündür makine gibi değişmez yasalarca yönetilmektedir.Mekanistik doğa anlayışı böylece,bütünüyle nedensel ve belirlenmiş dev kozmik makine anlayışıyla katı bir determinizme sıkısıkıya bağlanmış oldu.Kuantum fiziğinde geliştirilen ilkeler_belirsizlik ilkesi gibi- ve elektromanyetik alanda geliştirilen yaklaşımlar Newton fiziğininin aşılmasına sebep olmuştur.Artık Newton fiziğinde önerilen katı determinist iddialar geçerliliğini yitirmiştir. Sonuç olarak,Kartezyen düşünce ve Newtongil paradigmalar değerlerini yitirmektedir.Zira bu iki düşüncenin oluşturduğu Batı düşüncesi bir dönüm noktasındadır.Bu dönüm noktası,eril,determinist,parçacı ve indirgemeci olandan; dişil,esnek,holistik ve ekolojik olana doğru evrilmektedir.Bu yeni paradigmada insan oğlu kendi iyiliğini ,ayrılmaz biçimde evrenin iyiliğiyle birlikte düşünmek durumundadır.

64420 kez görüldü, 0 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi