Yıl: 2002/ Cilt: 4 Sayı: 2 Sıra: 2 / No: 47 /     DOI:

Kırgızistan`ın Ekonomik Alanda Yeniden Yapılanmasının İş Piyasasına Yansımaları
Yard.Doç.Dr. Ayhan GENÇLER
Trakya Ünversitesi - İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi - Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

Kabileden Devlete

Kırgız kelimesi Türkçe de “Kırk” ve “Uz” dan gelmekte olup anlamı da kırk kabile demektir. Bu kabile kimliği özelliklerini de Kırgızlar tüm modern çağ boyunca korumuşlardır. Başkent Bişkek dışında Kırgız toplumu kabile kalıbını yansıtmaktadır. Günümüzde de ülkede ana bölünme “Güney” ile “Kuzey” arasındadır ve bu bölünme yurt içi politikaların belirlenmesinde de önemli rol oynamaktadır (Abazov, 2001:140).

1863 yılında Kuzey Kırgızistan’ın, 1876 yılında da Güney Kırgızistan’ın Rus Çarlığının egemenliği altına girmesinden sonra, 1917 yılındaki “Ekim Devrimi” nden sonra 1924 yılına kadar Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dahil bir bölge iken 1926’yılında Kara Kırgız Özerk Oblastı (Bölge) adını almış,daha sonrada adını Kırgız olarak değiştirmiştir. 1 Şubat 1926’da da Kırgız Özerk SSCB diye yapılanmıştır. Sovyetler Birliği’ne bu şekilde bağlanmış olan Kırgızlar, 5 Aralık 1936’da da Kırgız SSCB statüsünü kazanarak, önceki durumlarından daha güçlü bir idari yapıya geçmişlerdir. Böylece SSCB’nin 15 “İttifak Cumhuriyeti”nden biri haline gelerek önemli bir aşama kaydetmişlerdir (Uludağ,1992:320).

Siyasi ve ekonomik bakımdan totaliter bir rejimin sınırları içinde bulunmalarına rağmen Sovyet gücü, Kırgızların sağlam bir devlet teşkilatı yapısına sahip olmaları, sosyal ve ekonomik gelişmelerini gerçekleştirebilmeleri bakımından önemli rolü olmuştur (Koichuiev,1996:18). Sovyet döneminin, Kırgızların devletleşebilmeleri bakımından önemli aşama göstermelerine katkıda bulunduğu ileri sürülebilir.1991 yılına kadar yaklaşık 4.4 milyonluk nüfusu ile Sovyet idaresi altında kalan ve birliğin dağılmasından sonra bağımsızlıklarına kavuşabilen Kırgızistan, yaklaşık seksen etnik grubu bulunduran (Kırgız, Rus, Özbek, Ukraynalı, Alman, Tatar, Kazak, Uygur, Tacik, Koreli vd.) multi etnik bir yapıya sahiptir.

 

Birliğin Dağılması

Sovyetler Birliği Ekim Devriminden beri Batı dünyası ile olan rekabetinde iktisadi bakımdan 1970’li yıllarda bu ülkeleri mal ve hizmetlerin üretimi bakımından yakalamayı ve daha sonrada geride bırakabileceği planıyla hareket etmekteydi. Ancak bu hedefler gerçekleştirilemediği gibi aradan geçen zamanda yarışta her geçen gün geri düşmeye başlamıştı.

1966-70 döneminde %6 civarında olan Sovyet ekonomisinin büyüme hızı, sürekli düşme eğilimi göstererek,1976-80 döneminde yılda ortalama % 2 seviyesine, bazı hesaplara göre de 1980 yılında sıfır noktasına inmiştir.1960 yılı 100 olarak kabul edildiğinde sermaye verimliliği 1985’te sanayide %60’a, tarımda ise %30’a düşmüştür. Stalin’den başlayarak durgunluk dönemi diye adlandırılan Brejnev’li yıllarda daha da içinden çıkılamaz hale gelen ekonomik sorunlar, Sovyetler Birliğinin yaşam düzenini ve kalitesini oldukça gerilere itmiş* adeta bir ekonomik çöküntünün yaşanmasına neden olmuştur.

Sovyetlerin iktisadi bakımdan çöküntüye uğramalarında; üretimde kalitenin aranmamış olması, silah sanayiine büyük harcamaların yapılıp ve bunun diğer alanlara yapılabilecek yatırımları engellemiş olması, verimsiz sanayileşme, merkezi planlamanın bir noktadan sonra tıkanarak ekonomide dengeleri sağlayamamış olması, dünyada teknolojinin ön plana geçtiği dönemde üretim sürecini yeni teknolojik gelişmelere uyumlaştıramaması hatta, Dünyanın en büyük tarım ihracatçılarından birisi iken,1970’li yıllardan itibaren ithalata yönelmesi, değişime zorlayan en önemli nedenler olarak sıralanabilir.

Sorunların ortadan kaldırılabilmesi için Sovyetler Birliği işe önce politik alanda başlayarak, ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların kısmen kaldırılarak, farklı gurupların seslerini duyurabilmelerine imkan sağladı. Daha sonra da, üretkenliğin arttırılabilmesi için kuruluş yöneticilerine belirli haklar verilebilmesi amacı ile desantralizasyon programını başlattı. Ancak olaylar hızlı gelişerek; rejim, parti ve insanlar arasındaki sosyal mutabakat ve parti ile çıkar gurupları arasındaki alt mutabakat ile birlikte çökmesine neden oldu. Ekonomik reform öncesinde gerçekleştirilen reform sonuç vermedi (Arık,1999:52). Glasnost ve Perestoroika diye anılan açıklık ve yeniden yapılanma uygulamalarında hedeflenilen başarının sağlanamaması, birliğin dağılma sürecini daha da hızlandırmıştır. Nitekim, reform arayışlarının sonucunda, dünyayı siyasi ve ekonomik bakımdan bloklara ayırmış bir gücün askeri değil, iktisadi nedenlerden dolayı ortadan kalkmasına yol açmıştır.

Sovyetler Birliği’nin ekonomik alandaki çöküşü ile Doğu Bloğu ülkelerinin ve Birliğin lokomotifi olan Rusya’nın diğer ülkelerin yükünü üstünden atmak istemesi, dağılmanın gerçek sonucunu oluşturur. Meydana gelen bu hızlı gelişmeler karşısında Orta Asya Cumhuriyetleri de dağılmaya hazırlıksız yakalanmışlardı.Birliğin geleceğini belirlemeye ilişkin 1991 yılının Mart ayında yapılan referandumda, Orta Asya Cumhuriyetlerindeki oy kullananların %90-%95’i Sovyetler Birliği’nin korunması yönünde oy kullanırken, Rusya da bulunanların ise %55.5’i birliğin devamı yönünde oy kullanmışlardır (Kaushik,2001:4). Birliği oluşturan üye ülkelerin vatandaşlarının Rus’lardan daha fazla mevcut bütünlüğün devamı yönünde oldukları sonucu çıkmıştır. Bu sonuç aynı zamanda birliği oluşturan ülkelerin bağımsızlık gerçeğine ne kadar hazırlıksız olduklarının sandığa yansımasıdır. Ancak sandıktan çıkan bu isteğe rağmen, birlik dağılarak başta Orta Asya Cumhuriyetleri olmak üzere devlet olmanın büyük sorumluluğu ile karşı karşıya kalmışlardır.

Birliğin dağılmasından sonra, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, beklemedikleri bir zamanda bağımsızlıklarına kavuşmaları sonucunda, bu yeni durumun onlara yakın bir gelecekte somut yarar sağlamayacağı görüşü, çeşitli Batılı ülkelerdeki uzmanlar ve araştırmacılar tarafından da ileri sürülmüştür (Kaushik,2001:4-5).

Orta Asya bölgesi, Çarlık Rusya’sı döneminde olduğu gibi, SSCB döneminde de sahip olduğu doğal önemli kaynaklar nedeni ile Sovyet ekonomisinin önemli tamamlayıcısı konumundaydılar. Bölgeden çıkarılan doğal kaynaklar Slavların yaşadıkları bölgelere aktarılarak oralarda işlenmekteydi. Bu nedenle, doğal kaynakların işlenmesinden ve değer yaratılmasından da önemli ölçüde Slavların yararlanması mümkün olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak da Orta Asya Cumhuriyetlerinde kişi başına düşen gelir Slav Cumhuriyetlerine göre çok daha düşük olmuştur. Örneğin 1988 yılında bütün SSCB’de çalışan nüfusun %12’si, Rusya Federasyonunda %6.3’ü ve Beyaz Rusya’da %5’i, 75 rubleden daha az ücret alırlarken, bu oran; Tacikistan’da %58.6, Özbekistan’da %44.7 ve Kırgızistan’da ise %37.1’ini oluşturmaktaydı. Orta Asya Cumhuriyetleri, Sovyet Cumhuriyetleri içersinde adeta “fakirin en fakiri” olarak da nitelendirilmişlerdir (Gumpel,1994:19).

Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, eski SSCB döneminde birliğin en fakir ülkeleri olmalarına rağmen, bölge II. Dünya Savaşı sırasında önem kazanmıştır. Birliğin Avrupa’daki toprakları Alman işgaline uğrayınca, Sovyet hükümeti Endüstrisinin bir kısmını bu bölgedeki ülkelere taşımaya başlamıştır.Böylelikle Kırgızistan’a 30 büyük firma ve 138.000 insan aktarılmıştır.Bölge ülkelerine aktarılan insan kaynağının zaman içinde sürekli olarak artması, Rus nüfusunu da bu ülkelerde yoğunlaştırmıştır. Sovyetler Birliği, 1991 yılında dağıldığı zaman,Kırgızistan nüfusunun % 21.5’ini Rus kökenli olanlar oluşturmaktaydı (Gumpel,1994:18,20).

Sovyetler Birliğinin dağılması sadece coğrafi bakımdan değil aynı zamanda siyasi ve ekonomik ideolojileri de ortadan kalkmış, bağımsızlıklarına kavuşan ülkeler piyasa ekonomisine geçiş süreci içersinde bir transformasyon dönemi yaşamaya başlamışlardır. Ancak değişim süreci ülkelerin ekonomik yapılarında köklü değişiklikleri getirirken, hayat standartlarında da önemli olumsuz etkilerin birlikte yaşanmasına neden olmuştur.

Bağımsızlık ve Yeniden Yapılanma 

Sanayi bakımından önemli gelişme gösterememiş olan bu küçük ülkede daha çok hayvancılık ağırlıklı tarım ekonomisi hakimdir. Fergana Vadisinde değişik madenlerin çıkarıldığı maden ocakları bulunmakta, ham petrol, doğal gaz ve ham çelik elde edilmektedir.Ülkenin dağlık ve nehirlerinin bol suya sahip olması, nehirler üzerinde çok sayıda hidroelektrik santrallerinin kurulmasına da yol açmıştır. Eski SSCB döneminde gıda sanayii ve konservecilik alanında 4. sırada olan Kırgızistan, civa ve sürme’de 1.sıra ve sahip olduğu koyun ve keçilerin miktarı ile 3.sırada ekonomik varlıklara sahip bulunmaktaydı (Uludağ,1992:321-3).

Kırgızistan Hükümeti, “Orta Asya’nın İsviçresi’ni” yaratmak için IMF, Dünya Bankası, EBRD ve diğer kuruluşların uzmanları tarafından verilen tavsiyelerin hepsini ısrarla uygulamaya çalışarak 1992 yılında “Şok Tedaviyi” başlatıp, “Ekonomik Reformlar Programını” uygulamaya koydu (Abazov,2000:41):

 * Fiyatların devlet tarafından kontrolünü sağlayan merkezi planlamayı terk ederek, ekonomik faaliyetlerin genel liberalizasyonu;

  * Milli mali ve bankacılık sistemlerinin geliştirilerek ulusal paranın yürürlüğe konması;

  * Kamu mallarının özelleştirilerek, özel sektörün genişletilmesi.

 

1992 yılının başlarında Kırgızistan, merkezi planlama kurumlarının çoğunu feshederek, devlet malı olan büyük girişimlere devletçe yapılan para yardımını kesti ve ekmek dışında diğer tüm tüketici fiyatlarını da serbest bıraktı.

Kırgızistan, transformasyona uğrayan ülkelerin gerçekleştirdiği atılımlarda bazı alanlarda ilk olma özelliğine sahiptir. Ruble bölgesinin hakimiyetinden kurtulmak için 1993 Mayısında kendi ilk milli parasını (Som) ve bağımsızlık Anayasasını kabul eden ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri içersinde de Dünya Ticaret Örgütüne ilk kabul edilen (1998) ülke olma özelliğine sahip olan Kırgızistan, kütle özelleştirme programını da 1997 yılında önemli oranda tamamlamıştır.

Köklü reformlar ile devletin ekonomiye müdahaleden kendisini çekmesinde ve uluslararası pazarlara açılma bakımından 1994 yılında tütün, alkol ve sanat ithalatı hariç, uluslar arası ticareti tamamen serbest bıraktı. Hangi sektörün ayakta kalacağına, hangisinin baki kalacağına piyasanın karar vermesi uygulamasına yöneldi. Bu uygulama ile başlangıçta ülkeye yabancı yatırımların çekilmesi beklenirken, düşük kaliteli, ucuz mamul madde alınması yoluna gidilmesi, hafif sanayi ve küçük işletmelerinde yıkılmasına neden olunarak, bavul ticareti yolu ile de halkın küçük tasarrufları eridi. Devletin yeni kurulan piyasadan şartsız ve hızlı çekilişi, yeni özelleştirilmiş Kırgızistan girişimlerinin uluslararası alanda rakipleri ile rekabete hazır olmamalarından dolayı, ülkede sanayiin hızla gerilemesine neden oldu (Abazov, 2000:45).

Ekonomide uygulamaya konulan şok tedavi ile ülke ekonomisi yeni ekonomik düzen içinde yapılandırılmaya çalışılırken, bu süreç beraberinde onların daha önce hiç karşılaşmadıkları, piyasa ekonomisinin kendi dinamiklerinden kaynaklanan çeşitli olumsuz faktörleri de beraberinde getirmiştir. Bunun sonucunda da üretim azalarak, kişi başına milli gelirin düşmesine, işsizliğin ve enflasyonun yükselmesine neden olmuştur. Bununla birlikte, Rusya’da da 1998 yılında meydana gelen büyük mali krizden Kırgızistan’da diğer eski üye ülkeler gibi önemli ölçüde olumsuz olarak etkilenmiştir.

GSMH reel olarak 1991 yılında -%5, 1992’de -%19, 1993’de -%16 ve 1994’te -%20 düzeyinde negatif büyüme göstermiştir. Negatif büyümenin etkisi sanayii sektöründe tarım sektörüne göre çok daha yüksek oranda gerçekleşmiştir. 1991’de sanayii -%0.3, tarım -%10 iken, 1992’de -%26’ya -%5, 1993’de -%25’e, -%10, 1994’te -%28’e, -%15 olurken, 1995 yılında sanayide -%12.5’lik negatif büyüme gerçekleşirken, tarımda %4 pozitif büyümeye dönüşmüştür (Namazie, Sanfey, 1999:27). Tarım sektörü sanayii sektöründen daha önce krizden çıkarak büyümeye dönüşmüştür. Bunda da hakim olan temel etken bu sektörün fazla teknolojik girdiye gereksinim duyulmadan da düşük verim ile üretimin gerçekleştirilebilmesindendir.

Kırgızistan’ın %15 ile %25 arasında yıllık sapma ile ilerleyen ilk beş yıllık geçiş durgunluğu sonucunda, 1996’dan başlayarak orta düzey ekonomik iyileşme yaşamaya başlamıştır. Dünya Bankası tahminlerine göre de Kırgızistan ekonomisinin 1989-1999 yılları arasındaki dönemde ortalama olarak %0.1 oranında büyüyebildiği belirtilmiştir (Abazov, 2001:127). Bu gelişmelerin ardından Kırgızistan’ın GSMH’sı 1990 yılı reel fiyatları baz alındığında 2000 yılında, bunun %66’sı düzeyine ulaşabilmiştir (What can, 2002:12).

Ekonominin üretim potansiyeli bağımsızlık öncesi döneme göre oldukça gerilerde olmasının yanında, 1991 yılından itibaren ülke hiperenflasyon gerçeği ile karşılaşmıştır. Enflasyon oranları 1991 yılında %170’e, 1992’de %1259’a, 1993’de %1363’e çıkmış, 1994’te %96’ya, 1995’de %32’ye, 1996’da %35’e,1997’de %24’e (Namazie, Sanfey, 1999:27) ve günümüzde de %15’ler seviyesine gerilemiştir. İlk üç yıldaki yüksek enflasyondan sonra kontrol altına alınarak, düşme eğilimine girmiş olduğu da gözlemlenmektedir.

Değişimin getirdiği tüm olumsuzluklar yaşanırken Kırgızistan bir taraftan da ihracatını sürekli olarak arttırmayı başarmış ve uluslararası ticaretinde BDT dışındaki ülkelerin payı %55’e ulaşmıştır.

İş Piyasası 

Kırgızistan’ın gerçek anlamda bağımsızlığına ulaşmasının yolu sadece sermayeye, yasal düzenlemelere veya iktisadi liberalizasyona dayalı dış ticaret gelişmelerini yönlendirmesi ile değil, bu yapısal değişiklikleri etkin kılacak, insan sermayesini de oluşturması ile mümkün olabilir (Gumpel, 1994:22).

Sovyet döneminde disiplinin ve üretim düzeyinin düşük olmasına rağmen Kırgızistan işgücü, iyi öğrenim görmüş ve iyi eğitilmiş sayılabilecek derecede ekonomik, bilimsel, teknik, insani, sosyal ve entelektüel potansiyele sahip olduğu belirtilmektedir. Yüksek eğitim standardı alan bir nüfus yapısında da nispeten vasıflı ve mesleki eğitimi olan yapıya sahip olduğu ileri sürülmektedir (Koichuiev, 1996:26, Abazov, 2000:50). Gerçi bu durumun adeta tüm eski Sovyet Cumhuriyetleri’ni de kapsayan Rus’un Kırgız’dan, Kırgız’ın Kazak’tan veya Kazak’ın Ukraynalı’dan farkı olmayan yarı işçi, yarı profesyonel veya yarı entelektüel olduğu bir benzerliğe sahip olduğu buna da “komünist benzerlik”de denildiği belirtilmektedir (Koichuiev, 1996:21). Kırgız halkının eğitim düzeyinin yüksek olduğu ileri sürülmesine rağmen önemli olan günümüz ekonomik koşullarına cevap verebilecek vasıflara sahip olan işgücünü bulundurmak gereğidir. Çünkü geçmişin bilimsel ve teknik eğitim düzeyi çağın gereklerine cevap veremeyen atıl bir kapasiteyi içermiş olduğu unutulmaması gerekmektedir.

Kırgızistan halkının önemli bir kısmı bağımsızlık öncesi tarımsal faaliyetler ile uğraşmakta ve yüksek nitelik gerektiren işler ile devlet teşkilatındaki önemli görevlerde Rus ve Slav kökenli olanlar görev yapmakta idiler. Ancak, bağımsızlık sonrasında 1990’lı yılların başından itibaren artan Kırgız milliyetçiliğinden dolayı Rus ve Slav etnik gruplarına mensup yüksek nitelikli insanlar Kırgızistan’dan toplu göç etmeye başlamışlardır (Namazie, Sanfey, 1999:14). Bu göç ile ülkenin idaresi, bilimi, teşkilatın varlığı ve sağlık hizmetlerinin işlemesi bakımından büyük bir sıkıntıya uğramasına neden olmuştur (Gumpel, 1994:23). Yaşanan göç olayı da Kırgızistan’ın yeniden yapılanmasında nitelikli insan sermayesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Sosyalizm döneminde, sistemin kendi dinamikleri gereği herkese hayat istihdamı da denilen iş garantisi ile tam istihdam politikası uygulanırken, istihdamın ne kadar ve nasıl olacağını piyasa faktörlerinin belirlediği merkezi planlamadan piyasa uygulamasına geçişle herkesin istihdam imkanının kalmadığı, bazılarının çalışamayacağı işsizlik gerçeği ile karşı karşıya kalmışlardır.

1991 yılından itibaren işsizlik oranı artış göstermeye başlamıştır. Ancak işsizlik verilerinin ne kadar gerçeği yansıttığı ise bilinmeyen yönünü oluşturur. 1992 yılında %0.1, 1993’te %0.2, 1994’te %0.7, 1995’te %3, 1996’da %4.5 ve 1997’de %3 olarak belirtilirken (Namazie, Sanfey, 1999:27), başka kaynaklara göre ise, 1992 yılında işsiz sayısının 1.792 kişiden, 1994’te 12.614’e, 1995’de 50.409’a ve 1996yılında da 77.198’e çıktığı ve işsizlik oranının 1990’lı yılların ortalarında 4-6 kat daha fazla ve yaklaşık %18-21 arasında olduğu ileri sürülmektedir (Abazov, 2000:50). Nitekim transformasyonun Kırgızistan işgücü piyasasına etkilerini ortaya koymaya yönelik yapılan araştırma bulgularına göre sadece 1993 yılında işsizlik oranının yaklaşık %10’lar civarında olduğu belirlenmiştir (Namazie, Sanfey, 1999:9). 1998 ve 1999 yıllarına ilişkin kayıtlı işsizlik oranı %3.1 ve %2.9 olarak belirtilirken, bu yıllarda işsizliğin %5.9’dan %7.4’e çıkmış olduğu belirtilmektedir.* Kırgızistan’da istihdam edilenlerin düzeyi, 1989’lu yıllardaki istihdamın %10 altında bulunmaktadır. Aradan geçen zamanda nüfusun artmasına rağmen, üretimde ve istihdam hacminde gerçekleşenler halihazırda değişimin başladığı yılların altında bulunmaktadır.

İşsizlik oranlarına ilişkin veriler arasında önemli farklılıkların bulunmasındaki nedenler, bu ülkede bulunan etnik kökenli nüfusun özellikle 1992-1996 yılları arasında dışarıya yoğun göç yaşanmasında ve tarımsal istihdamın bu ülkede yoğun olması işsizlik olgusunun gerçek verilerinin örtünebilmesine de imkan sağladığı belirtilebilir. İş piyasalarında varolan işsizlik yığılışının en önemli etkenlerinden biriside bunların merkezi planlamanın mirası olduğu ve değişim ile birlikte bunların işten çıkarılma veya kısmi süreli işte çalışmak zorunda kaldıklarıdır.

1992-1996 yılları arasında Sloven ve Alman kökenli olan nüfus kitle halinde dışarıya göç etmiştir. Bunların 1992 yılında yaklaşık 77.000, 1993 yılında 120.000 ve 1994 yılında 51.000 kişi oldukları belirtilmektedir. Yurtdışına olan bu göçün işsizlik baskısını azaltması gibi olumlu etkisinin dışında, gidenlerin doktor, mühendis, yönetici gibi yüksek nitelikli insanlardan oluşmuş olması, adeta beyin göçü yaşanmasına ve ülkenin önemli insan sermayesinin kaybolmasına da neden olduğudur (Abazov, 2000:51).

Kırgızistan, geçmişten gelen ve iyi kabul edilebilecek olduğu ileri sürülen eğitim-öğretim sistemin geçmişten gelen birikimle devam ettirmesine rağmen, yerli uzmanları tarafından da belirtildiği gibi yurtdışına yaşanan kitlesel göçün, yerli işgücünün kalitesinde önemli oranda kalite kaybına yol açmış olabileceği endişesi bulunmaktadır. Bununla birlikte, Kırgızistan’daki değişimin kaliteli ve iyi öğrenim görmüş işgücü eksikliğini gideremediği ve bununda ülkede gerçekleşen yapısal değişikliklerin eksik yanlarından birisini oluşturduğu belirtilmektedir (Abazov, 2000:51). Yapısal dönüşümün sektör piyasalarında da beklenilen ölçüde gelişme kaydedemediği de diğer boyutunu oluşturmaktadır.

1989-1998 Yılları Arasında Sanayii de İstihdamın Payı Seçili Ülkelerde(%)

Tarım Üretim Kamu Hizmetleri Tüm Hizmetler
1989 1998 1989 1998 1989       1998 1989 1998
Bulgaristan 18.7 25.7 37.7 26.4 18.4 21.2 43.6 47.9
Macaristan 11.3 7.5 29.7 28.0 25.5 27.4 59.0 64.5
Romanya 9.6 6.4 47.1 43.6 14.8 17.6 43.3 49.9
Azerbaycan 31.6 29.3 20.6 9.9 22.9 31.1 47.8 60.8
Kazakistan 21.9 17.3 21.0 22.1 30.3 36.7 57.1 60.6
Kırgızistan 33.2 48.7 16.5 6.1 29.1 26.5 50.2 45.2
Rusya 13.9 14.2 29.4 22.6 21.1 25.0 56.4 63.0

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 






Tarım;ziraat, ormancılık ve balıkçılığı. Üretim; madencilik, imalat ve enerjiyi.Hizmetler; mali ve taşınmaz malları, kamu ve diğer hizmetler, müteahhitlik, ticaret ve taşımacılığı içermektedir.

Kaynak: Andrew Newell. (2001), The Distribution of Wages in Transition Countries,
University of Sussex, Jel Classification: J310, P 2, February, s. 19.

Eski Doğu Bloğunu oluşturan Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri içerisinde Rusya ve Kırgızistan dışında tabloda yer almayan diğer ülkeler de dahil olmak üzere tamamında tarımsal alanlarda istihdamda daralma yaşanırken, Rusya’da nispeten bir artış olmuş, Kırgızistan’da ise 33.2’den 48.7’ye doğru önemli oranda artış gerçekleştiği görülmektedir. Aynı süreçte, tarımsal istihdam artarken madencilik ve imalat sanayiinde önemli ölçüde düşüş gerçekleşmiştir (Newell, 2001:7). Hizmetler sektöründe de 1989 yılına göre gerileme olduğu görülmüştür. Kırgızistan’da yaşanan bu önemli gelişmenin ardında 1991 sonrasında imalat sanayiin yeniden restore edilememesi ve nitelikli işgücünün önemli bir kısmını yabancı etnik unsurların oluşturması, bunların önemli ölçüde kitlesel göç gerçekleştirmesinden dolayı mevcut işgücü potansiyelinin bu tesisleri hayata geçirebilecek nitelikte olamamasından kaynaklanmış olduğu ileri sürülebilir.

İstihdam edilenlerin işteki niteliklerini belirleyerek, işgücü piyasasının yapısını ortaya koymaya yönelik geniş kapsamlı yapılmış bir araştırmadan elde edilen tespitlere göre (Dutz vd., 2001:6); çalışanların %22.4’ünün tam gün süreli bir işte çalıştıkları, %32.2’sinin kısmi süreli işlerde, %5.89’unun girişimci oldukları, %7.20’sinin çiftçi ve %29.53 ile istihdam edilenlerin en büyük grubunu ücretsiz aile işçi yardımcılığının olduğu tespit edilmiştir. Kırgızistan işgücünün bu görünümü, ekonomik bakımdan biçimsel değişime uğrayan diğer ülkelerden oldukça farklı ve çok geri durumda olduğunu da sergilemektedir. Aynı zamanda bu durum, Kırgızistan’daki formel iş piyasasının gelişiminin de oldukça yavaş ve düşük seviyede olduğunu ortaya koymaktadır.

Piyasa ekonomisinde iktisadi anlamda başarıyı getirebilecek olan ve bu yapılanmanın dinamik yapısını oluşturan en önemli faktörlerden birisini de girişimciler oluşturmaktadır. Kırgızistan’ın yeniden yapılanma sürecinde girişimcilere önemli görevler düşmektedir.Ancak yapılan bazı araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre Kırgızistan’da tüm yaş grupları içinde girişimcilerin işgücü piyasasında beklenilen oranda gelişme kaydedemediği belirlenmiştir. İşgücü piyasasında yer alan tüm gruplar içerisinde en anlamlı olanın 26-35 yaş grupları arasındakilerin olduğu ve bunlardan da sadece %1’inin yeni girişimci olarak (Dutz vd., 2001:8) bulundukları belirlenmiştir.

2000 yılındaki GSMH’nın 1989 yılında gerçekleşmiş olan hasılanın %60’ları seviyesinde bulunduğu, bu durumun özellikle 1993 sonrasında, ülkenin büyük bir depresyona girerek, halkın büyük çoğunluğunun yaşam koşullarının giderek kötüleştiğini göstermektedir.

1988 yılında Orta Asya bölgesinde bulunan insanların yirmi beşte biri tam anlamıyla yoksul durumda olup günde 2.15 dolardan daha az bir gelir ile yaşamlarının sürdürürlerken, 1998 yılında bölge ülkelerinde bulunan insanların beşte biri yoksul duruma düşmüşlerdir (What can, 2002:14). Eskiden Doğu Bloğu ülkelerinin gelir düzeyleri arasında çok önemli olabilecek ücret farklılıkları görülmez iken, bağımsızlık sonrası gelir düzeylerinde belirgin farklılaşmalar görülmüştür. Orta ve Doğu Avrupa’daki eski ülkelerin bir kısmı Avrupa Birliği’ne tam üye olmak üzere veya bir kısmının da yakın gelecekte üye olmaları beklenmektedir.

1990 yılına kadar UNDP’nin İnsani Kalkınma Endeksine* göre birçok Asya ülkesinin de önünde bulunan ve kişi başına 1.160 dolarlık GSMH’ya sahip olan Kırgızistan 31.sırada yer alırken, üretim hacmi önemli ölçüde düşerek kişi başına GSMH 1997 yılında 440 dolara gerileyerek İnsani Kalkınma Endeksinde de 107’nci sıraya gerilemiş ve 1990’lı yılların ortasında halkın yaklaşık %71’i resmen kabul edilmiş olan fakirlik düzeyinde yaşamaya başlamış (Abazov, 2000:51), 1998 yılında ise gerileyerek toplam nüfusun %50 oranına gerilemiştir.Ülkedeki yatırımların sınırlı oluşu, sosyal maliyetlerin artışı ve siyasal avantajların değişmesinden gelir fırsatlarının azalmasına ve biçimsel ücretlerin çökerek gelir eşitsizliğinin daha da artmasına neden olmuştur (What can, 2002:14). Reel ücretlerin düşmesini gerçekleşen yüksek enflasyon daha da hızlandırmıştır.

Değişim, eski yapının siyasi ve ekonomik değerlerini ortadan kaldırırken beraberinde kendi siyasi ve ekonomik dinamiklerinin de gereksinim duyduğu mantalitede ve yapıda insan sermayesine ihtiyaç duymaktadır. Yeni yapının kurumsal oluşumları geçmiş yapının kalıntısı insan sermayesine gereksinimi pek yoktur. Bu sebeple yeni yapının ihtiyaç duyduğu insan kaynaklarının yeniden yapılanma programı düzenlenerek geçmişten kalanların yeni yapının ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlemeye gidilmeli ve yatırımlar arttırılmalıdır.

Kırgızistan gibi gelir düzeyi düşük ve nüfus hacmi az olan ülkelerin yeniden restore edilebilmeleri için yabancı yatırımcıların ve uluslararası kredilendirme kuruluşlarının yardımda bulunması gereği bulunmaktadır. Küçük hacimli bu ülkelere yapılabilecek az bir sermaye transferi ile yapılandan daha yüksek katma değer sağlanması mümkündür. Bu ülkenin yeniden yapılanmada başarı sağlaması durumunda, bölge ülkeleri bakımından da model teşkil etmesine imkan verebilecektir. Ancak, yabancı sermayenin arzulanandan daha az gelmesi durumunda, ülkenin değişim depresyonundan kolay çıkabilmesi ve ilerleme kaydedebilmesi kısa vadede mümkün gözükmemektedir.

Değerlendirme ve Sonuç

Yirminci yüzyıl insanlık tarihi için önemli yeniliklerin, gelişmelerin ve savaşların olduğu bir dönem olmasının yanında, Dünyanın ekonomik ve siyasal bakımdan da bölündüğü ve bütünleştiği bir farklılıklar sürecidir. Merkezi planlı ekonomilerin Pekin’den Prag’a yükselişlerinin ve düşüşlerinin yaşandığı aynı zamanda da Berlin duvarının simgeleştiği bir dönemdir.

Kırgızistan, diğer Orta Asya Cumhuriyetleri gibi bu yeni duruma hazırlıksız olarak yakalanmıştı. Beklenilmeyen bir anda karşılaşılan bu yeni durum, adeta iflasın eşiğindeki bir işletmeden ayrılan ortak gibi ne yapabileceğini veya bu sorunun üstesinden nasıl gelebileceğini düşünen bir şirketin bulunduğu pozisyona benzemekteydi. İflasın eşiğinden dönen Kırgızistan ekonomisi de bu olumsuzluklar ile birlikte, yeni dönemde hızla küçülme sürecine girerek, yeniden yapılanmanın tüm olumsuzluklarını da yaşamaya başlamıştır.

Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşların yeniden yapılanmaya ilişkin fiyatların serbest bırakılması, özelleştirme gibi piyasa ekonomilerinin en önemli argümanları olan ekonomi politikalarının uygulanmasında beklentilere cevap vermede başarı gösterilmesine rağmen, halkın beklediği daha iyi yaşam koşullarına kavuşmaya yönelik beklentileri için ise ekonomide genel anlamda iyileşme ve istenilen büyüme gerçekleştirilememiştir.

Ekonominin yapılanmasına ilişkin makro ekonomik politikalarda şok tedavi yöntemleri ile aşama kaydedilirken, halkın önemli ölçüde ihtiyacını ve özelliklerini oluşturan beklentilerine cevap olabilecek mikro ekonomik değişikliklerin göz ardı edilmesi önemli bir sorundur (Abazov, 2000:54).

Kırgızistan’ın en büyük bankası olan Sberbank’ın kapatılmış olması, halkın finans kesimine olan güveninin kaybedilmesine, paranın yastık altına giderek yatırımdan kaçınılmasına ve bankalar kanalı ile sisteme girebilecek olan paranın (döviz) atıl kalmasına neden olunmuştur. Buna istikrarlı olmayan bir para biriminin ve ihtiyaca cevap veremeyecek bir bankacılık sisteminin de olması yatırımların gelişememesi bakımından diğer bir olumsuzluk oluşturmaktadır.

Altyapı yatırımlarını gerçekleştirecek sermaye birikimi bulunmadığı gibi yabancı ülkelerden de beklenilen ölçüde dış yardımın (Kırgızistan’ın dış borcu yaklaşık 1.5 milyar dolardır) sağlanamamış olunması, ekonominin yeni sürece adaptasyonunu zorlaştırmaktadır. Ayrıca, iktisadi ve siyasi yeniden yapılanmada en önemli faktörü oluşturan argümanlardan birini de sistemin işlerliğe kavuşması bakımından yeni insan tipine ihtiyaç bulunmaktadır. Oysaki, bu alanda da mevcut yönetim kadrolarının önemli ölçüde ihtiyaca cevap vermekten uzak olması sorunun bir başka boyutunu da oluşturmaktadır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Kırgızistan’ın ekonomik alanda gelişmesinin sağlanabilmesi ve halkın beklentilerinin karşılanabilmesi için Devlet Başkanı A.Akayev tarafından “Yeni Ulusal Dünya-Manzarası” diye tanımlanan yeni strateji uygulamaya konulmuştur. Dünya Bankası’nın işbirliği ile hazırlanan bu programla GSMH’nın yıllık %5.7 arttırılmasını ve gelecek on yıl içindede bir katına çıkarılması hedeflenmektedir (Abazov, 2001:138). 2010 yılına kadar bu hedeflerin gerçeğe dönüştürülmesi amaçlanmaktadır.

Değişim ile birlikte gelen işsizlik, gelir düşüklüğü, enflasyon ve yoksulluğun, özgürlüğün sonucu veya bedeli olmadığı, zenginliğin ve refahın Kırgızistan halkının daha çok çalışması ve üretmesi ile mümkün olabileceği, bunun da ancak kendileri tarafından gerçekleştirilebileceği ve başkaları tarafından karşılıksız verilmeyeceğinin bilinmesi gerekmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar
ABAZOV, R. (2000), “Ekonomik Geçiş ve Küresel Baskılar: Kırgızistan Örneği”, Avrasya Etüdleri, Sonbahar-Kış S:18.

ABAZOV, R. (2001), “Bağımsız Kırgızistan: İpek Yolunda 10 Zor Yıl”, Avrasya Etüdleri, Özel Sayı, S:20, Yaz.

ARIK, M. (1999), “Komünizm Sonrası Geçişin Çelişkileri”, Avrasya Etüdleri, Sonbahar-Kış, S:16.

GUMPEL, W. (1994), “Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Ekonomik ve Politik Gelişme”, Avrasya Etüdleri, Yaz, C:1, S:2.

KAUSHIK, D. (2001), “Orta Asya Cumhuriyetleri: 10 Yıllık Bağımsızlık Döneminin Bilançosu”, Avrasya Etüdleri 10.Yılında Türk Cumhuriyetleri Özel Sayısı, Yaz.

KOICHUIEV, T. (1996), “Kırgızistan Geleceğe Giden Yol”, Avrasya Etüdleri, Yaz, S:2.

DUTZ, M. & KAUFFMANN, C. & NAJARIAN, S. & SANFEY, P. and YEMTSOV, R. (2001), Labour Market States, Mobility and Entrepreneurship in Transition Economies, European Bank, Working Paper No:66, November.

NAMAZIE, C. & SANFEY, P. (1999), Happiness in Transition: the Case of Kyrgyzstan, London School of Economics, Discussion Paper No: DARP 40, March.

NEWELL, A. (2001), The Distribution of Wages in Transition Countries, University of Sussex, Jel Classification: J310, P2, February.

ULUDAÄž, İ. (1992), Sovyetler Birliği Sonrası Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ve Türk Gruplarının Sosyo-Ekonomik Analizi Türkiye İle İlişkileri, TOBB Yay No:249, İstanbul.

What Can Transition Economies Learn from the First 10 Years?, A New World Bank Report, Transition Newsletter, Vol:3, No:1, January-February 2002.

* Moskova Büyükelçisi Volkan Vural’ın SSCB’nin ekonomik durumu ve Türk-Sovyet ekonomik ilişkilerinin gelişme perspektifleri konulu yazılı katkısı; s. 59’dan alıntı.

* Kyrgyzstan Gateway,http://eng.gateway.kg/ind_gdp_act(Erişim:30 Mayıs 2002).

* İnsani Kalkınma Endeksi; ekonomik performans, bireylerin güvenliği, kadın ve erkek eşitliği, insan ve çalışan hakları gibi çok sayıda çeşitli kriterler göz önüne alınarak saptanmaktadır.

62078 kez görüldü, 4 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi