Yıl: 2003/ Cilt: 5 Sayı: 1 Sıra: 2 / No: 39 /     DOI:

İnternet Bağımlılığı: Gerçek mi? Kurgu mu?
Kazım ALAT

Floridalı bir kadın, mahkeme sonunda İnternet bağımlısı olduğuna karar verilince çocuğunun velayetini kaybetti. Yargıç Jerry Locket, Pam Albridge’nin 7 ve 8 yaşlarındaki çocuklarının velayetinin babaya verilmesine karar verdi. Tanıklara göre Bayan Albridge, eşiyle ayrı yaşamaya başladıktan sonra bilgisayarını yatak odasına taşımış, kapıyı sürekli kilitli tutmuş ve zamanının büyük bir kısmını İnternete bağlanarak geçirmeye başlamıştı (The Guardian, 24 Kasım, 1997).

Yukarıdaki haber, İngiltere’deki popüler gazetelerde “İnternet bağımlılığı” konusunda çıkan tipik haberlerden biridir. Newsweek’in İngiltere baskısı raporlarına göre on-line* topluluğun % 2-3’ünde ciddi şekilde İnternet bağımlılığı mevcut ve bu kişiler uyanık oldukları zamanlarının çoğunu bu ortamda sörf yaparak ya da sohbet ederek geçirmektedirler (Hamilton & Kalb, 1995).

İnternet bağımlılığı konusundaki araştırmalar şu an çok az olmakla birlikte gittikçe artmaktadır. Bu makalede görgül (empirical) araştırmalar medyanın uyarılarından ayrılmaya çalışılacak ve İnternet bağımlılığının, kumar ya da alkol bağımlılığında olduğu gibi açıklıkla görülüp görülemeyeceği değerlendirilecektir.

“Bağımlılığı” Tanımlarken

Birçok kişi için bağımlılık (addiction) kavramı ilaç almayı içerir (örn. Walker, 1989). Bundan dolayı belki de resmi tanımların birçoğu ilaç içme konusuna yoğunlaşmıştır. Bu tanımlara rağmen, diğer davranışların da potansiyel olarak bağımlılık yaratabileceği görüşü gittikçe artmaktadır (örneğin, Orford, 1985).

Bu görüşler, kumar oynama (Griffiths, 1995b), aşırı yeme (Orford, 1985), cinsellik (Glasser, 1976), bilgisayar oyunları oynama (Griffiths, 1993) ve çiftlerin birbirine aşırı bağlılığı (Peele & Brodsky, 1975) gibi farklı etkinlikleri içermektedir. Bu farklılıklar bağımlılık yaratan davranışı nelerin oluşturduğunu yeniden tanımlamayı gerekli kılmaktadır.

Birçok kişi bağımlılığı neyin oluşturduğu konusunda görüş sahibidir, fakat gerçekte bu konuda net bir açıklama yapmak zordur. Kimyasal olmayan bağımlılıkların bağımlılık yaratıp yaratmadığını belirlemenin yolu ilaç bağımlılığı için saptanmış olan klinik ölçütlerle karşılaştırmaktır. Bu yöntem, 'televizyon bağımlılığı' (McIlwraith ve ark., 1991) ve 'eğlence makinesi bağımlılığı' (Griffiths, 1991) gibi davranışsal bağımlılıkların klinik olarak tanımlanabilmesini kolaylaştırmaktadır.

“Bağımlılık” işevuruk (operational) olarak tanımlandıktan sonra, yanıtlanması gereken iki soru daha bulunmaktadır. Bunlar, “İnternet bağımlılığı gerçekten var mı?” ve “eğer var ise, insanlar gerçekte neye bağlanıyorlar?” sorularıdır. Bu sorular gerçek bağımlılıkların ana bileşenlerini inceleyerek ve daha sonra da aşırı İnternet kullanımı ile ilişkilendirilerek açıklanacaktır.

İnternet Bağımlılığının Artışı

Sosyal patolojilerin siberuzayda teknolojik bağımlılıklar biçiminde ortaya çıkması birçok araştırmacı tarafından ileri sürülmektedir (Griffiths, 1996a, 1997a).

Teknolojik bağımlılıklar işevuruk olarak, insan-makine etkileşimini içeren ve kimyasal olmayan (davranışsal) bağımlılıklar olarak tanımlanır. Bu bağımlılıklar pasif (örneğin, televizyon) ya da aktif (örneğin, bilgisayar oyunları) olabilir. Etkileşim genellikle, neden olan ya da pekiştiren özellikleri (örneğin, ses efektleri, renk efektleri, olay sıklığı vb.) içermekte ve bu özellikler bağımlılık eğilimini artırabilmektedir (Griffiths, 1995a).

Teknolojik bağımlılıklar davranışsal bağımlılıkların bir alt grubu olarak görülebilir (Marks, 1990). Bunlar, bağımlılığın ana bileşenleri olarak ele aldığım dikkat çekme (salience), duygudurum değişikliği (mood modification), tolerans, geriçekilme belirtileri (withdrawal symptoms), çatışma (conflict) ve nüksetmedir (relapse) (Griffiths, 1996a). Bu makalenin amacı doğrultusunda, işevuruk olarak bu altı ölçüte uyan bir davranış "bağımlılık" olarak tanımlanmıştır. Bu ana bileşenler aşağıda açıklanmıştır.

Dikkat çekme: Belirli bir eylem kişinin yaşamında en önemli hale geldiğinde ortaya çıkar. Düşüncelere (zihinsel meşguliyet ya da bilişsel çarpıtmalara yol açan), duygulara (şiddetli istekle sonuçlanan) ve davranışa (sosyalleşmiş davranış bozulmaları) hakim olur. Örneğin, İnternet kullanıcıları, gerçekte online olmasalar bile bir sonraki online olacakları zamanı düşüneceklerdir.

Duygudurum değişikliği: Bu durum, belirli bir aktivite ile uğraşmanın sonucunda kişinin belirttiği öznel deneyimlere işaret eder ve bir başaçıkma stratejisi olarak görülebilir. Örneğin, bu kişiler İnternete bağlandıklarında duygusal olarak bir canlanma olmaktadır. Ya da saatlerce online kaldıklarında kaçma ya da kayıtsız kalmanın sakinleştirici etkisini hissederler.

Tolerans: Aynı etkiyi göstermesi için belirli aktivitelerin miktarındaki artma sürecidir. Örneğin, bir İnternet kullanıcısının başlangıçta daha az sürede elde ettiği duygudurumunu elde edebilmesi için online kaldığı süreyi arttırması gerekmektedir.

Geriçekilme Belirtileri: Bunlar belirli bir eylem devam etmediğinde ya da aniden kesildiğinde ortaya çıkan, hoş olmayan duygular ya da fiziksel etkilerdir. Örneğin, bir İnternet kullanıcısı online olması engellendiğinde, titreme, karamsarlık ve sinirlilikten yakınabilir.

Çatışma: Bağımlı kişiler ile çevresindekiler arasındaki kişilerarası çatışmalar, iş, sosyal yaşam, hobiler ya da ilgiler gibi çeşitli aktivitelerle olan çatışmalar ya da kişinin kendi içsel çatışmalarına işaret eder.

Nüksetme: Belli bir aktivitenin daha önceki örüntüleriyle tekrar oluşması eğilimidir ve yıllar süren kaçınma ya da kontrolden sonra tekrar bağımlılığın en uç düzeyine dönülmesidir.

İnternet Kullanımını Araştırırken

Bilgisayar bağımlılığı (bakınız, Rheingold, 1993) konularındaki popüler kalıpyargılar (stereotype) (Shotton, 1991; Turkle, 1995) "bağımlıları" sosyal yönden beceriksiz, genç erkekler olarak betimlemektedir. Bu kişilerin sosyal yaşamları ya da kendine güvenleri çok azdır ya da yoktur.

Bu kalıpyargı kısmen doğru görünmektedir. 1980'lerin ortasında yürütülen 'bilgisayar bağımlıları' araştırmaları, bilgisayar bağımlısı kişilerin çoğunlukla erkek, içe dönük, eğitimli ve çoğunlukla bilgisayarları iş yaşamında kullanan kişiler olduğunu göstermektedir (Shotton, 1991). Yakın zamandaki araştırmalar İnternet kullanıcılarının büyük çoğunluğunun gerçekten de erkek olduğunu doğrulamaktadır (Pitkow & Kehobe, 1996).

İnternet bağımlılığı kavramını araştırmayı amaçlamış birkaç çalışma bulunmaktadır. Bu alanda ilk kişi olan Young (1996a, 1998) İnternet kullanımını DSM IV'ün (American Psychiatric Association, 1994) psikoaktif madde bağımlılığı ölçütlerini uyarlayarak araştırmıştır.

Young'un çalışması büyük ölçüde, İnternet kullanıcılarını arayan bir ilana cevap verenlerin oluşturduğu (self-selected) bir örnekleme dayanmasına rağmen, sonuçları ilgi çekicidir. DSM-IV'ten uyarlanmış testte üç ya da daha yüksek olumlu cevabı verenler "İnternet bağımlısı" olarak (n=396) tanımlanmışlardır. Daha sonra bu grup 100 kişilik "bağımlı olmayan İnternet kullanıcıları" grubu ile karşılaştırılmıştır.

Young'un çalışmasındaki deneklerin çoğunluğunu (%60) kadın idi. Bu durum "aşırı İnternet kullanıcısı kalıpyargısı" ile uyuşmamaktadır. (örneğin, ergenlik döneminin son yaşlarındaki bir erkek). Bunun nedeni açık olmamakla birlikte, kadınların erkeklere göre duygusal konular ve sorunlarını tartışmaya daha eğilimli olmalarından kaynaklanabilir (Weissman & Payle, 1974).

İnternet bağımlısı bireyler haftada 38.5 saat İnternet kullanırken, bağımlı olmayan bireyler haftada 4.9 saat İnternet kullanmaktadır. 396 bağımlı İnternet kullanıcısının her birinin gerçek İnternet bağımlısı olması olası değildir.

Bununla birlikte, Young deneklerin çoğunun, on-line bağımlılık ve buna bağlı olarak tolerans, kontrol kaybı, geriçekilme belirtileri (withdrawal), işlevselliğin azalması ile sonuçlanan olumsuz akademik, sosyal, mali ve mesleki sonuçlar sergilediklerini belirtmiştir.

Brenner (1997) de Young gibi, hala devam eden çalışmasında genel evrenden seçilmiş gönüllü bir örneklemde aşırı İnternet kullanımını incelemiştir. Brenner Web sitesine erişenlerin doldurabileceği, İnternet İlişkili Bağımlı Davranış Envanteri (IRABI) adında 32 maddelik doğru-yanlış şeklinde yanıtlanabilecek bir ölçek geliştirmiştir. Brenner raporunu yazdığı sırada 563 katılımcının cevapları analize dahil edilmiştir (Web sitesine ulaşanların % 30'u).

Sonuçlar deneklerin (ortalama yaş 34, % 73'ü erkek) haftada ortalama 19 saat İnternet kullandıklarını göstermektedir. Bu kişilerin zamanı etkili kullanmada başarısızlık, uyku sürelerini kısaltma, öğünleri kaçırma vb. olumsuzluklar yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Yaşlı cevaplayıcılar daha az sorun yaşamakta ve toplam örneklemin % 80'i belirtilerin en az beşini kendilerine uygun bulmuşlardır. Bu belki de gözlemcilerin aşırı olarak gördüklerinin gerçekte norm olabileceğini göstermektedir.

Brenner'in ölçek maddeleri bağımlılık ile uygun bir şekilde ilişkili olmadığı için, cevaplayıcıların gerçekten İnternet bağımlısı olup olmadıklarını değerlendirmek zordur. Brenner, tolerans, geri çekilme belirtileri ve şiddetli arzunun yaygın olduğunu öne sürmektedir. Bununla birlikte sonraki analizler Brenner'in verileriyle birşekilde oynadığını göstermektedir.

Örneğin, cevaplayıcıların % 55'inin İnternette çok fazla zaman geçirmesinden dolayı tolerans geliştirdiklerini, % 28'inin İnternete bağlı olmadıkları zamanlarda İnternete bağlı olma düşüncesini durdurmakta zorlanma şeklinde beliren geriçekilme belirtilerinden yakındıkları, ve % 22’sinin İnternete bağlı olduklarında daha az zaman geçirmeye çalıştıklarını, fakat bunu başaramadıklarını öne sürülmektedir. Bu durumların, bağımlılık işaretlerinin tümünü kapsadığı söylenebilir.

Yakın zamanda yapılan diğer iki çalışmada da öğrenciler arasında aşırı İnternet kullanımı incelenmiştir. Genel nüfusu temsil etmemesine rağmen, öğrenciler İnternete ulaşmalarından ve zamanlarının esnek olmasından dolayı İnternet sorunları açısından yüksek riske sahip olarak değerlendirilmektedir (Moore, 1995). Pitkow ve Kehoe (1996) tarafından yapılan bir çalışma, İnternet kullanıcılarının % 32'sinin İnternet’e okulları aracılığı ile eriştiğini ve % 28'inin kolej öğrencileri olduğunu göstermektedir.

Morahan-Martin ve Schumacher (1997) 277 kolej öğrencisinde patolojik İnternet kullanımı (PİK) olarak adlandırdıkları davranışı incelemişlerdir. PİK'i 13 maddelik bir anket ile değerlendirmişler ve 4 ya da daha çok olumlu yanıt verenleri patolojik İnternet kullanıcıları (Pİ kullanıcılar) olarak tanımlamışlardır.

Pİ kullanıcılar örneklemin % 81'ini oluşturmaktaydılar. Erkeklerin kadınlara göre daha fazla Pİ kullanıcılar oldukları (erkekler % 12.2, kadınlar % 3.2) bulunmuştur. Pİ kullanıcılar online oyunlar gibi teknolojik olarak daha karmaşık hizmetleri kullanmaktaydılar.

Belki de şaşırtıcı olan yukarıdaki çalışmalarda özetlenen bulguların aksine, PI kullanıcıların haftada ortalama 8.48 saat geçirmesidir. Buna rağmen, yazarlar daha kısa İnternet kullanımı sürelerinde de sorunların oluşabileceği öne sürülmektedir.

Pİ kullanıcılarını tanımlayan diğer özellikler, değişik İnternet hizmetlerini daha sık kullanma, İnterneti yeni insanlarla tanışmak ve aynı ilgilere sahip başkaları ile duygusal destek amacıyla konuşmak için kullanma, etkileşimli (interactive) oyunlar oynama (MUD - Multi User Domain), kumar oynama ya da sanal seks ile meşgul olma olasılıkları daha fazladır. Ayrıca bu kişiler UCLA Yalnızlık ölçeğine göre daha yalnız kişiler olarak bulunmuşlardır.

Pİ ölçeğinde kullanılan maddeler Brenner' inkilere çok benzer (ve bazı durumlarda özdeş) olmalarına rağmen, yine de sonuçlar İnternet bağımlılığını ispatlamasalar da anlamlıdır.

Morahan-Martin ve Schumacher, kullanıcılara daha arkadaşça ve gerçek hayattakinden daha açık göründüğü için İnterneti “iletişimin Prozac’ı” olarak tanımlamışlardır. Ayrıca profillerinin bilgisayar bağımlıları (Shotton, 1991) ve hackerlar (Turkle, 1995) hakkındaki kalıpyargıları kısmen doğruladığını ileri sürmektedirler.

İnternetin kullanıcılara alternatif bir gerçeklik sağladığını öne sürmekteyim (Griffiths, 1995a). Kullanıcılara dahil olma duyguları ve psikolojik olarak ödülendirici bir anonimliğe izin vermektedir. Bu tip bir dahil olma gerçekte, değişmiş bir bilinç durumuna neden olabilir.

Son olarak, Scherer ve Bost (1997), İnternet kullanımı açısından 531 öğrenciyi incelemişler ve madde istismarı ve bağımlılığı belirtilerine paralel 10 klinik belirtiyi içeren bir kontrol listesi (checklist) geliştirmişlerdir. Öğrencilerden yıl boyunca belirtilerden hangilerinin olup olmadığını işaretlemeleri istenmiştir. Üç ya da daha fazla belirtiyi işaretleyenler "İnternet bağımlısı" olarak sınıflandırılmışlardır. Bu sınıflamada da Young'unki gibi (1996a) gibi, bağımlılık için kesme noktası çok düşüktür.

Sonuçlar, anketi cevaplayan 49 kişinin (% 13) bağımlılık kontrol listesinde 3 ya da daha çok seçeneği işaretlediğini ve bunların çoğunluğunun (%71) erkek olduğunu göstermektedir. İnternette harcanan süre haftada ortalama 8.1 saat olarak bulunmuştur.

Ayrıca sonuçlar, İnternet bağımlısı kişilerin İnternette daha az popüler olan hizmetleri (oyunlar, bültenler, sohbet [IRC-İnternet Relay Chat], MUD'lar [Multi User Domain] vb.) kullandıklarını ve daha çok online ilişkiler aradıklarını göstermektedir. ID grubunun yüzde 65'i on-line kaldıkları süreyi azaltmaya çalışmışlar ve yaklaşık yarısı bunda başarılı olmuştur.

Örneklemin % 13'ü İnternet kullanımının akademik çalışmalarını, profesyonel performanslarını ya da sosyal yaşamlarını etkilediğini, % 2'si ise İnternetin yaşamlarına olumsuz etkisi olduğunu algıladıklarını belirtmişlerdir.

Yürütülen araştırmalar, İnternet bağımlılığının kesin olarak var olduğunu göstermemektedir, çünkü seçilen ölçütlerde bağımlılığın ana bileşenleri tam olarak bulunmamaktadır.

Amacım yukarıda atıfta bulunulan araştırmacılarca toplanan verileri eleştirmek değildir, tüm verilerin betimsel bir değeri bulunmaktadır. Belki de Young (1996a, 1998) psikoaktif madde bağımlılığına dayalı klinik modeli ile İnternet bağımlılığı kavramına en çok yaklaşan araştırmacıdır.

Yapılan taramalar, İnternet bağımlılığının bireyler arasında önemli bir azınlıkta yaygın olabileceğini göstermektedir. Fakat, geçerli tarama ölçekleri kullanan daha çok çalışma yapılması gerekir.

Vaka Çalışmaları

Aşırı İnternet kullanan kişilere ilişkin vaka çalışmaları, İnternet bağımlılığının olup olmadığı hakkında daha iyi kanıtlar sağlayabilir.

Griffiths (1997b) ve Young (1996b) İnternet bağımlıları hakkındaki vaka çalışmalarında ele alınanları ayrıntılı bir şekilde tartışmışlardır. Young çalışmasında 43 yaşındaki bir Amerikan ev kadınının aile hayatındaki kötüye gidişleri göstermiştir. Üç aylık süre boyunca, kadın haftada 50-60 saati İnternette ve özellikle sohbet hatlarında geçirmiştir. Bazı oturumları 14 saat sürmüştür.

Online olmadığı zaman kendini çökkün, kaygılı ve sinirli hissetmekteydi. Aşırı İnternet kullanımı evdeki işlerini, kocası ve çocukları ile olan ilişkilerini etkilemekteydi. Ayrıca aylık 400 dolarlık telefon faturalarından dolayı maddi sorunları artmıştı.

Young, bu vakanın aşırı İnternet kullanıcısı kalıpyargısına uymadığını (genç erkekleri içermediği için) ileri sürmekte ve belirli risk faktörlerinin, İnternet bağımlılığının gelişimi ile ilişkili olabileceğini (örn, sohbet odalarının etkileşimli ortamı) önermektedir. Bu noktalar ayrıntılı olarak incelenmiştir (Griffiths, 1995a) ve bu makalenin sonunda kısaca tekrar ele alınacaktır.

Yakın zamanda, 5 ayrı İnternet kullanıcısı hakkındaki vaka çalışmalarını özetledim. Bu kişilerin üçü genç erkek, biri orta yaşlı fiziksel özürlü bir kadın ve bir diğeri de 30’lu yaşların başındaki bir erkekti (Griffiths, 1997b). Buna rağmen, bağımlılığın 6 ölçütü kullanıldığında sadece iki kişinin gerçekten bağımlı olduğunu söylemek mümkündür.

Bu bağımlılardan biri de tek çocuk olan ve annesiyle birlikte yaşayan 16 yaşındaki bir İngiliz erkek çocuğu (kolejde) olan Jamie (gerçek ismi değil) idi. Jamie aşırı kilolu olmasına rağmen fiziksel sorunları yoktu. Haftanın 70 saatini bilgisayarının başında ve bu sürenin 40 saatini de İnternette geçirmekteydi. Hafta sonları ise bu süre iki ayrı 12 saatlik oturum şeklinde olmaktaydı.

Jamie'nin tipik davranış örüntüsü, öğleden sonra 2-4 arasında İnternete bağlanmak ve sabaha karşı 1-5 arası ayrılmak şeklindeydi. Kendisini bilim-kurgu tutkunu olarak tanımlayan Jamie, zamanının çoğunu Uzay Yolu isimli televizyon programı hakkındaki İnternet tartışma gruplarında geçirmekteydi. Aşırı İnternet kullanımının sonucu olarak telefon faturaları oldukça kabarıktı.

Jamie İnternetin hayatındaki en önemli şey olduğunu ve kullanmadığı zamanlarda bile onun hakkında düşündüğünü belirtmekteydi. İnternetin duygudurumunu değiştirdiğini, kendisini sakinleştirdiğini ya da heyecanlandırdığını söylemekteydi. İnternet erişimi olmadığı zamanlarda geriçekilme belirtileri göstermekteydi. İnternetten çıkmaya çalıştığında siberuzayın cazibesini karşı konulamaz buluyor ve titremeye başlıyordu. Buna rağmen kendisini bir 'bağımlı' olarak görmemekteydi.

Jamie hatta kaldığı süreyi kontrol etme ya da sınırlamada zorluklar yaşamaktaydı. İki yıllık bir süre içinde bilgisayarını 11 defa terfi ettirmişti (upgrade). Jamie: "Fiziksel olarak engellenene kadar İnternette bağlı kalıyorum… Onsuz çalışamam ya da yaşayamam… Sosyal ve entellektüel yaşamım doğrudan onunla bağlantılı…" diyordu.

Jamie'nin İnternet kullanımı ayrıca düzensiz uyku örüntülerine de neden olmuştu. Telefon fiyatlarının düşük olmasından dolayı geceleri İnternet kullanması onu rahatsız etmemekteydi. Bazen, vaktinde uyanamadığından derslerini kaçırmaktaydı. İnternet'i bırakmaya çalışmış -bir keresinde 3 gün bırakmış- fakat tekrar bağlanmak için kuvvetli bir baskı hissetmişti.

Jamie'nin tipik İnternet 'bağımlısı' kalıpyargısına uygun göründüğünü düşündüm. Jaime, sosyal yaşamı ve kendine güveni çok az olan ya da hiç olmayan, bağımlılığın bütün temel bileşenlerini gösteren (daha önce belirtildiği) ve bir problemi olduğunu kabul etmeyen genç bir erkekti. Bilim kurgu tutkusu, Wolfson (1995) tarafından yürütülen ve Uzay Yolu tutkunlarının İnterneti yoğun bir şekilde kullandıklarını bulan bir çalışmayı andırmaktadır. Jamie'nin İnternet aşırı kullanmak için birincil güdüsü, diğer İnternet kullanıcıları ile iletişim kurmak (sosyalleşmek) idi. Belki de, aşırı kilolarından dolayı İnternetin metne dayalı (yüzyüze etkileşim olmadan) dünyasında kendini daha rahat hissetmekteydi.

Kanıtları Değerlendirirken

Tüm vaka çalışmaları ve tarama sonuçlarını beraberce ele aldığımızda, vakaların çoğunda aşırı kullanımın sadece semptomatik olduğu görülür (örneğin, İnternet yeni ilişkiler kurmak gibi ödüllendirici tipteki davranışlarla uğraşmak için bir araç olarak kullanılmaktadır). Fakat çok küçük bir azınlık için İnternet bağımlılık yaratıcı olabilir.

Vaka çalışmalarım (Griffiths, 1997b) İnternetin, kişinin yaşamındaki yetersizliklere (örneğin, ilişkiler, arkadaşların azlığı, fiziksel görünüm, özür, başaçıkma vb.) karşı koymak amacıyla kullanıldığını göstermektedir. Vaka çalışmalarının tümünde, bilgisayar sosyal ilişki (çoğunlukla IRC (sohbet) hizmetleri) amacıyla kullanılmaktadır.

Bu vakaların gösterdiği gibi, metne dayalı ilişkiler açıkça bazı kişiler için ödüllendiricidir ve bu yeni bir araştırma alanıdır. Belki de bazı durumlarda, online ilişkilerin psikolojik olarak sağlıklı olduğu, çünkü önyargıları ortadan kaldırdığı varsayılmaktadır. Online yakın ilişkiler kişilerin fiziksel görünümlerine dayanmamaktadır.

Ele alınacak bir diğer soru da, siberuzaydaki patolojilerin kaçınılmaz olduğudur. Gördüğümüz şey belki de sadece, insanların diğer insanlardan çok teknoloji ile giderek daha fazla zaman harcama eğilimlerinin son on yılda artmış olmasıdır.

Temel sosyalleşme aracı olarak aile ve arkadaşlardan kitle iletişim teknolojisine doğru olan bu kaymanın izleri, 1930'larda radyonun artan popülerliği ile başlamış, ve bunu 1950'lerde televizyonun takip etmesi ve günümüzde bilgisayar ağları izlemiştir. Birçok kişi için, on-line olmak insanların birbirinden daha fazla yalıtılmış olduğu bir toplumda diğer insanlarla iletişim kurmak için bir yol olabilir.

Gelecekteki araştırmaların amaçlarından biri de, bağımlılık nesnesini belirlemek olmalıdır. Daha önce belirtildiği gibi eğer bazı insanlar İnternet bağımlısı ise, gerçekte neye bağımlı olmaktadırlar? Klavyede yazı yazma süreci mi? İletişim ortamı mı? Yüzyüze etkileşim olmaması gibi kendine özgü tarzları mı? Sağlayabileceği bilgiler mi? (örn, pornografi) Belli etkinlikler mi? (rol oynama oyunları, bilgisayar oyunları, kumar) Başkalarıyla sohbet odalarında konuşmak mı?

İnternet üzerine ilgiyi yoğunlaştıran nedenlerden biri de diğer bağımlılık ve takıntıları da besleyici geniş kapasitesidir. Örneğin, bir seks ya da kumar bağımlısı için İnternet çok tehlikeli bir ortam olabilir.

Ayrıca, İnternetin çeşitli türde etkinlikleri içermesi problemi de mevcuttur. (örn, postalaşma, bilgi tarama, dosya aktarma, sosyalleşme, rol oynama vb.) Bu etkinliklerin bir kısmı potansiyel olarak diğer İnternet etkinliklerine göre daha fazla bağımlılık yapıcıdır.

Gelecekte yapılacak araştırmalar İnternet'in neden bazı insanlar için pekiştirici olduğunu ortaya çıkarmaya çalışabilir. Hammersley (1995), vaka çalışmasındaki bulgularla tutarlı görünen bir dizi neden ileri sürmüştür;

İlgi alanları olarak ortak olan kişilerin birbirleriyle haberleşmelerini sağlar.

Birbiriyle hiç karşılaşma şansı olmayan kişilerin temas kurmalarını sağlar.

İletişim maliyeti düşüktür.

İnternet kullanımının gizemli bir yönü de vardır ve pek çok kişi bu gizemli görevleri pekiştirici bulmaktadır.

İnsanlar eğlendirici oyun yazılımlarını bilgisayarlarına indirebilirler (download).

Kullanıcılar arkadaşlarıyla minimum düzeyde zaman ve para harcayarak iletişimlerini sürdürebilirler.

İnternet, kullanıcılara kendine güven duygusunu destekleyici nitelikte olabilecek bir statü sahipliği duygusu ve modernlik duygusu verir.

Kullanıcının ciddiye alınmasına ve dinlenmesine olanak sağlar.

İnsanlara belli yönlerden gündelik, yüzyüze maskelerinden (persona) farklılaşabilen, “iyi gelişmiş” bir maske sergilemelerine olanak verir.

İlgi Alanları

Sonuç olarak, belki de yazılımın yapısal özelliklerinin bağımlılık eğilimini artırabileceğini belirtmek uygun olacaktır (Griffiths, 1995a). Yapısal özellikler -yani üreticilerce tasarlanan özellikler- potansiyel olarak karşılıklı etkileşimi artırabilir. Bunlar bir yere kadar kullanıcılar için alternatif gerçeklikler oluşturmaya yardımcı olur ve anonimlik duygusuna –psikolojik olarak ödüllendirici olabilecek özellikler- olanak verir.

Yapısal özellikler pekiştirici olma niteliğindedir; kullanıcının ihtiyaçlarını karşılayabilir ve gerçekte aşırılığı artırabilir.

Araştırmacılar için, belirli yapısal özellikleri ortaya çıkararak (a) ihtiyaçların nasıl tanımlandığını (b) İnternet'le ilgili bilginin nasıl sunulduğunu (ya da nasıl yanlış sunulduğunu) ve (c) bilişlerin nasıl etkilendiğini ve çarpıtıldığını (bkz. Griffiths, 1993) görmek mümkün olabilir.

Hiç kuşkusuz, toplumda İnternet kullanımı, önümüzdeki birkaç yıl içinde artmaya başlayacaktır. Eğer bu alanda sosyal patolojiler ifade ediliyorsa, bu konuya ilgi gösterilmeli ve yalnızca psikologların değil, sağlıkla ilgilenen herkesin ilgi alanına girmelidir.

Çoğu durumda İnternet'in aşırı kullanımı bir sorun olmayabilir, ancak az sayıdaki vaka çalışması bazı bireyler için aşırı İnternet kullanımının gerçek bir bağımlılık olduğunu ve özel ilgi gerektirdiğini göstermektedir.

Kaynak: Griffiths, M. (1999). Internet Addiction: Fact or Fiction? The Psychologist, 12(5), 246-250.

* On-line kelimesine karşılık olarak Türk Dil Kurumu ve Türkiye Bilişim Derneği tarafından "çevrimiçi" kelimesi önerilmektedir. Sözlük anlamı olarak ise bir bilgisayar ağına bağlı ve bilgisayar başında olmak veya hatta olmak gibi bir anlamı bulunmaktadır. Bu çevirinin bir kısmında online kelimesi olduğu gibi bırakılmış, uygun yerlerde "hatta olmak", "bağlı olmak" gibi karşılıklar kullanılmıştır. (Ç.N.)

 

Bu Yazı Türk Psikoloji Bülteni ISSN: 1300-7408, Cilt: 5, Sayı: 13, Haziran 1999'dan alınmıştır.

62042 kez görüldü, 2 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi