Yıl: 2004/ Cilt: 6 Sayı: 1 Sıra: 10 / No: 202 /     DOI:

Sivil Toplum Örgütleri Ve Küresel Direniş Hareketleri İlişkisi
Öğr.Gör. Elif KARAKURT
Uludağ Üniversitesi - Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu

Küreselleşme süreçlerinin yoğunlaştığı günümüz toplumu ekonomik,sosyal ve siyasal anlamda bir dönüşüm yaşamaktadır. Modern olarak adlandırılan eski dünya düzeninde var olan temel kavramların içi boşalmakta, önceki dönemin değerlerinin altı oyulmakta ve geçerliliklerini yitirmektedirler. Eski düzenin temel taşları olan kurumlar ise, şekillenmeye başlayan yeni sistem içinde yeniden yapılanmaktadırlar; bu yeniden yapılanma içinde görevleri, yetkileri ve sorumlulukları da belirlenmektedir. Şekillenmeye başlayan yeni düzen içinde bu oluşumların belirgin olarak görüldüğü en önemli kurum ulus-devlettir.

Modern devlette egemen konumda bulunan ulus devlet küreselleşme süreçlerinin yoğunlaşmaya başladığı 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren yetkilerinin bir kısmını kaybetmeye başlamıştır ve ulus devletin egemenlik alanı ulus-üstü ve ulus-altı kurumlar tarafından paylaşılmaya başlamıştır. Ulus devletin yetki alanı içinde hareket etmeye başlayan ulus-üstü kurumlar; BM, OECD, NAFTA, NATO, IMF gibi organizasyonlar ve uluslararası sermaye örgütleridir. Bu örgütler ulus devletin yetki alanını sınırlayarak siyasal, ekonomik, hukuksal, askeri ve toplumsal alanlarda düzenlemeler yaparak, ulusal devletleri de bu düzenlemelere uymaya zorlamaktadırlar. Genel olarak bu düzenlemelere bakıldığında; ulus devletin bunlara uymaları zorunlu değil, isteğe bağlıdır. Fakat ulus-üstü güçlerin benimsemiş olduğu düzenlemeleri kabul etmemek bir çok ağır yaptırımı göze almak anlamına gelebilmektedir. Ulus-devletin egemenlik alanını yitirme sürecinde uluslararası düzlemde etkili olan küresel sermaye, bundan en karlı çıkacak unsurlardan birisidir. Ulus-devletin uluslararası sermayenin küresel düzlemde faaliyet alanını kısıtlamayacak düzenlemelerde bulunması, böylece sermayenin hareket serbestliği kazanması istenmektedir. Küreselleşmenin siyasi sonucu, öngörüldüğü gibi devletlerin geri çekilmesi veya sönümlenmesi değil, devletin, uluslararası tekeller ve küresel sermayenin bir aracına indirgenmesidir (www.google.com/küreselleşme). Küreselleşme söylemleri ve ulus-devletin egemenlik alanını yitirdiğine dair ifadeler bu bağlamda göz önünde bulundurularak düşünülmelidir.

Ulus devletin hakimiyet alanını sarsan bir diğer kurum ise, ulus-altı kurumlar olarak adlandırılan sivil toplum örgütleri ve yerel yönetim kuruluşlarıdır. Yerel yönetimlerin giderek etkinliklerini arttırdıkları bir dönemde, daha demokratik, daha katılımcı yönetim için ulus devletin dayatmalarına karşı çıkılmasıyla birlikte, yerellik yükselen bir olgu haline gelmiştir. Dünyada yerel yönetim hareketine yön vermiş olan ülkelerin öncülüğünde, 'yerel'e yeni açılımlar getirilmesi ve bu kavramın yeniden tanımlanması süreci tüm hızı ve coşkusuyla sürerken, 'temsili demokrasi'nin aşılma süreci içinde 'yerel'in konumu irdelenmekte, yerellik içinde yer alan yeni 'aktörlerin' işlevi üzerinde durulmakta ve kendi başına bir 'aktör' olarak 'yerel'in kavramsallaştırılması yönünde çaba gösterilmektedir. (Emrealp,40)

Ulus devletin hakimiyet alanını kısıtlayan en önemli aktörlerden bir diğeri sivil toplum örgütleridirler. Bu çalışmada ele alınacak temel kurum sivil toplum örgütleri olacaktır. Sivil toplum örgütlerinin ulusal devletle olan egemenlik mücadelesi, ulus devletten talep ettikleri konular için yaptıkları mücadeleler ve sivil toplum örgütlerinin yeni şekillenmeye başlayan dünya düzenin etkileri çerçevesinde küresel süreçlere nasıl baktıkları ve küresel oluşumlara karşı hangi süreçlerde ve nasıl başkaldırdıkları olacaktır.

1. SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ NEDİR?

Sivil toplum, modern anlamıyla, politik alanın, yani devlet alanının dışında kalan toplum kesitini ifade eden bir terimdir. Bu tanımı daha çeşitlendirme ve sivil toplumu daha geniş anlamda ifade edecek biçimde, merkezi kontrole ve hiyerarşiye tabi tutulamayan toplumsal ilişkiler ağı olarak tanımlamak mümkündür. (Erözden, 13)

Sivil toplum düzleminde mücadele eden örgütler tarihsel süreç içinde ilk olarak ulusal devlete karşı mücadele ederek, kendileri için belirli özerklik alanları talep etmişlerdir. Genel olarak daha demokratik bir yönetim anlayışı çerçevesinde yapılan bu mücadeleler zaman içinde farklı şekillerde ortaya çıkmışlardır. STÖ'ler bir çok dilde olumsuzlama yoluyla, hükümete ait olmayan her türlü örgüt olarak tanımlanır: Üniversite,kilise,politik partiler, sendikalar, araştırma ve geliştirme merkezleri, sportif kuruluşlar,dinsel cemiyetler ve hayır kurumları, Lions kulüpleri, Rotary vs.( Carsino,55) Günümüzde ise sivil toplum örgütlerinin tek eylem alanı artık ulusal devlet değildir. Sivil toplum örgütleri son yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen teknolojik gelişmelerin de yarattığı ivmelerle uluslararası alanlarda da faaliyet göstermeye başlamışlardır. Böylece yukarıda ulus-üstü olarak isimlendirdiğimiz kuruluşlar arasında kendilerine önemli yerler edinebilmişlerdir.

Sivil toplum örgütlerinin görevlerinin, sorumluluk ve yetkilerinin neler olduğunun ve bunların nasıl hareket ettiklerinin açıklığa kavuşturulması için genel bir çerçevede sivil toplum örgütlerinin tarihi incelenmelidir. Çağdaş bir tanıma uygun STÖ'lerin en çok bilinen örneği, Uluslararası Af Örgütü 1961'de kurulmuştur(Belge, 24). Fakat sivil toplum örgütlerinin aktif bir şekilde eylem yapmaları daha sonraki tarihlere denk gelmektedir. Uluslararası sivil toplum örgütlerin küresel düzlemde ön plana çıkmaları 1968 hareketlerinin anarşist karakteri ile birleşmiştir. En erken gelişenlerinden biri feminizmdir. Onu çevrecilik izledi. Irkçılığın ve yabancı düşmanlığının daha yoğun hissedildiği ülkelerde (bunlar daha çok Avrupa'nın kuzeyinde) ırkçılığa karşı örgütlendi. Yetmişlerin sonunda nükleer silahlanmaya karşı hareket dev boyutlara ulaştı (Belge, 27). 1968 hareketleriyle yoğun olarak yapılanan sivil toplum örgütleri zamanla tek bir konu, tek bir problem çerçevesinde birleştiler ve bu çerçevede mücadele etmeye başladılar. Örneğin; kadınlar hareketi, çevreciler hareketi, işçiler hareketi, köylüler hareketi, vb. Ve bu hareketler sadece ulusal tabanlı hareketler değillerdir, ya diğer uluslararası sivil toplum örgütleri ile etkileşim içersindedirler ya da uluslararası bir çerçevede hareket etmektedirler.

2.SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN İŞLEVLERİ NELERDİR?

Gerek ulusal tabanlı gerekse uluslararası tabanda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin bazı işlevleri vardır. Bu işlevleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Sivil toplum örgütlerinin başlıca işlevlerinden birisi, kamuoyu oluşturma yoluyla, bireylerin taleplerinin dile getirilmesine ve dikkate alınmasına yardımcı olmaktır. Sivil toplum örgütleri, çoğulcu bir toplum yapısının sağlanmasında etkin bir işlev üstlenmektedirler. Sivil toplum örgütleri, gerek devlet aygıtının gerçekleştirdiği uygulamalara, gerekse de pazar ekonomisinin dayattığı bazı mekanizmalara karşı koruyucu tampon olma işlevi görmektedirler( Erözden, 15-16). Özellikle güney yarım küredeki sivil toplum örgütlerinin hükümetlerin bazı fonksiyonlarını üstlenmeleri ve bu yönüyle bir ara mekanizma olmaları daha belirgindir. UNDP raporunda, STÖ'lerin, 'hükümetlerin yardım etmekte güçlük çektiği' gruplara ulaşmakta çoğu zaman daha etkili oldukları belirtiliyordu, çünkü STÖ'ler 'hükümet hizmetlerinin genelde ya zayıf olduğu ya da hiç olmadığı kırsal bölgelerde çalışmalarını sürdürüyorlardı' (Baylosis, 94).

Sivil toplum örgütleri bu işlevlerini yerine getirmek için çeşitli girişimlerde bulunurlar. Bu girişimler halkı eğitmek, bildiri yayınlamak, gösteri yapmak, ölüm oruçları düzenlemek, ana yolları kesmek, çeşitli ulusal ya da uluslararası toplantıları protesto etmeye kadar uzanan bir çeşitliliğe sahiptirler. Günümüz toplumda doğal kaynakların hızla azaldığı bir dönemde sivil toplum örgütlerinin görevleri de değişmeye başlamıştır. Sivil toplum örgütlerin görevleri şu şekilde olacaktır: Demokratik süreçler ve kurumsal istikrar, doğal kaynakların işe yarar hale getirilmesi ve değerlendirilmesi, çevrenin korunması ve organik tarım, kadının durumunun iyileştirilmesi ve toplumsal kalkınma (konut,sağlık,eğitim, beslenme,terkedilmiş çocuklar,vs.); bunların yanı sıra işbirliği kaynaklarının giderek artan bölümünün, bir gelir kaynağı olan üretim projelerine, krediler ve dönüşümlü fonlar aktarılması( Corsino, 68).

Bu çalışmada özellikle ulus devletin kararlarına ve uygulamalarına karşı çıkan sivil toplum örgütlerinin uluslararası arenada yankı bulan mücadeleleri ele alınmıştır. Bu mücadeleler yerel bir tabana sahip olsalar da, aslında yeni dünya düzenin dayattığı yapılanmalara karşı koymaktadır. Bir başka deyişle bu hareketler küreselleşmeye karşı direnme mücadeleleridir.

3.KÜRESELLEŞME KARŞI HAREKETLER VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ

Küresel süreçlerin etkilerinin yoğunlaşmasıyla birlikte küreselleşmenin olumsuz yönleri de tartışılmaya başlanmıştır. Küreselleşmenin olumsuz olarak kabul edilen en önemli özelliği, dünya toplumları ve aynı toplumlar içinde kişiler arasında ekonomik adaletsizliklerin ve buna bağlı olarak toplumsal ve siyasal adaletsizliklerin artması olarak kabul edilmektedir. Özellikle kuzey yarımküredeki ülkelerle güney yarımkürede yer alan ülkeler arasında büyüyen uçurum bunun önemli bir göstergesidir. Yine aynı ülke içindeki insanlar arasında da eşitsizlikler hızla artmakta ve toplumsal sınıflar arasında kutuplaşma yükselmektedir. Dünya üzerinde küreselleşme süreçleri çerçevesinde 'kazananlar' olarak adlandırılan ve sayıları çok az olan gruplar kaynakları dengesiz bir şekilde diğer insanlardan daha fazla sahiplenmektedirler. Bütün dünyada işsizlerin sayısı hızla artmakta, özellikle Üçüncü Dünya ülkelerindeki bir çok kişi iş, ev ve güvenli bir yaşam adına gelişmiş olarak adlandırılmış ülkelere resmi veya gayri resmi yollarla mülteci olarak gitmektedir. BM İnsani Gelişme Raporu'na göre, 1990'ların sonunda dünya nüfusunun en zengin ülkelerde yaşayan %20'lik bölümü dünya hasılasının %86'sına, en alt dilimindeki yüzde %20'si de %1'ine sahiptir. Dünyada günde 2 doların altında gelirle yaşayanların sayısı 3 milyarı bulmaktadır. Eğer en alt yoksulluk sınırını 1 dolar kabul edersek, 1990'ların ortasında, gelişmekte olan ülkelerin toplam nüfusunun %33'ünü meydana getiren 1.3 milyar insan bu sınırın altında gelir elde etmiştir. Dünyadaki en zengin 200 kişinin sahip oldukları servet ise, yeryüzündeki en yoksul 2,5 milyar insanın toplam gelirinden fazladır. Dünyadaki en zengin 3 kişinin (ABD'li) servetlerinin toplamı, en yoksul 48 ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasından yüksektir. Uluslararası servetin ve gelirin eşit olmaktan çok uzak bir şekilde dağılmasının yanı sıra, bu eşitsizlik giderek daha da derinleşmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) hesaplamalarına göre gene 1 doları sınır alırsak, bu sınırın altında yaşayan insanların genel nüfusa oranı, 1985-1990 arasında, Sahra Afrika'sı ülkelerinde yüzde 53.5'ten 54.5'e, Latin Amerika'da 23'ten 27.8'e çıkmıştır. 1990-1998 arasında, 80 ülke on yıl öncesinde olduğundan daha az ortalama gelir elde etmiştir (www.google.com/küreselleşme 11 Kasım 2002).

Küre içinde artan dengesiz kaynak dağılımı neticesinde dünyanın her yerinde küreselleşme karşı bir hoşnutsuzluk yükselmekte ve küreselleşme karşıtı hareketler yerel düzlemde veya uluslararası düzlemde yaygınlık kazanmaktadır. Dengesiz küreselleşmeye "alttan" gelen tepkiler artmış ve sivil toplum örgütleri düzeyinde giderek küresel bir boyut kazanmıştı. ABD'nin Seattle kentinde yapılan Dünya Ticaret Örgütü zirvesi, dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen 30 bini aşkın küresel kapitalizm karşıtının protestolarına sahne olmuş, göstericileri dağıtamayan emniyet güçleri zor durumda kalmıştı. Neoliberal küreselleşmenin temel kurumlarını hedef alan benzer protestolar Prag, Melbourne ve Cenova'da da tekrarlandı (www.google.com/küreselleşme 11 Kasım 2002 ).

Küreselleşmeye ve onun doğurduğu eşitsizliklere karşı tepkiler, kaynakların en eşitsiz dağıldığı Üçüncü Dünya Ülkelerinden, gelişmiş ülkeler olarak kabul edilen Avrupa ülkelerinden Amerika'ya kadar dünyanın her yerinde patlak vermektedir ve sivil toplum örgütleri bu hareketlerin merkezinde yer almaktadır. Özelde ulusal devlete ve onun uygulamalarına yönelmiş yerel hareketler daha geniş bir perspektifte yeni dünya düzenine karşı tepkiyi de içlerinde taşımaktadırlar.

Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bu küreselleşme karşıtı hareketlerin katılımcıları toplumun her kesiminden olan insanlardan oluşmaktadır. Tepkilerin büyük sayılarda destekçi bulabilmelerinin nedeni, dünya üzerindeki tüm toplumlarda kazananlar kesiminin çok az olmasına rağmen, toplumun büyük bir kısmının küresel süreçler içinde kaybedenler arasında yer almış olmalarıdır. İşçiler, işsizler, çiftçiler, öğrenciler, öğretmenler, çevreciler, anarşistler, insan hakları savunucuları, feministler, hükümet dışı örgütlenme(NGO) mensupları ve başkaları, yan yana gelmeleri olanaksız gibi görünen, toplumların değişik kesimleri ve farklı görüşlerden olanlar, giderek genişleyen bir ittifak içinde yan yana gelebilmektedirler (Çoban, 136). Özellikle Latin Amerika'daki toplumsal mücadelelerde katılımcıların çeşitliliği dikkat çekicidir. Latin Amerika'da, son 25 yılda, birbirleriyle ilişkili toplumsal hareketlere tanık oldu. Bu hareketlerin en göze çarpanları Meksika'da Zapatisler(EZLN), Brezilya'da Topraksız Tarım İşçileri(MST), Bolivya'da Cocalero'lar ve köylüler, Paraguay'da Ulusal Köylü Federasyonu, Kolombiya'da Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri(FARC) ve Ekvator'da köylü-yerli örgütü CONAIE idi. Bu grupların bileşimleri çeşitlilik arz ediyordu, ancak hepsinin ortak yanı neoliberalizme yani, neoliberal ekonomik rejim ve zenginlerin giderek artan bir şekilde yerel ve yabancı elitlerin elinde toplanmasına karşı çıkmalarıydı(Petras, a, 90). Latin Amerika ülkeleri, sivil toplum örgüt faaliyetlerinin yoğunlaştığı ve ulus devletin gelişmiş ülkelerin dayatmaları ile uyguladıkları programlarına karşı yürütülen hareketler olması açısından, küreselleşme karşıtı hareketlerde önemli bir yere sahiptir.

Bu çalışmada temel nokta sivil toplum örgütlerinin ulus devletin egemenlik alanına daraltıcı yönde faaliyetleri ve devlete ait olan bazı görevleri üstlenmiş olmaları nedeniyle Latin Amerika'daki sivil toplum örgütleri bu bağlamda en iyi örneklerdir.

1940'ların sonunda Birleşmiş Milletler çevrelerinde adından söz edilmeye başlanan STÖ'ler, Latin Amerika'da 1950'lerden itibaren gelişmeye başladı. 1990'ların başlarında sayıları Latin Amerika'da 5 bin, tüm dünyada 50.000 olarak tahmin ediliyordu (Carsino,44). Latin Amerika'daki sivil toplum örgütlerinin oldukça faal oldukları ve siyasi mekanizma içinde ise, önemli bir yere sahip oldukları görülmektedir. Latin Amerika'da etkin olan sivil toplum örgütlerine örnek olarak Arjantin'deki İşsiz İşçiler Hareketi, Brezilya'da Topraksız Kır İşçileri Hareketi, Latin Amerika Kırsal Örgütlenmeler Kongresi'nde(CLOC) bir araya gelen sivil toplum örgütleri gösterilebilir.

Sivil toplum örgütlerinin özellikle Latin Amerika'da bu kadar etkin olmalarının nedenleri şu şekilde ifade edilebilir:"Latin Amerika, doğrudan doğruya ve kelimenin tam anlamıyla sömürgeleştiriliyor. Ekonomiler dolarize olmuş durumda, makro-ekonomik politikaları IMF-Dünya Bankası dikte ediyor. Pentagon'un silahlandırdığı ve finanse ettiği ordu ve polis güçleri rejimleri koruyor ve halkları eziyor, emperyalist kültür ürünleri kitle iletişim araçlarını istila etmiş durumda,ekonominin tüm stratejik sektörleri ABD-Avrupa sermayesinin mülkiyetinde. Demokrasi mevcut değildir" ( Petras, a, 2002, 139). Böylesi bir ortamda Latin Amerika'da çeşitli sivil toplum örgütleri vasıtasıyla yürütülen toplumsal hareketler halkı bilinçlendirerek, bu sömürüye karşı çıkmayı amaç edinmişlerdir. Toplumsal hareketler, çeşitli biçim ve ifadelere bürünmüşlerdir. Bir kısmı, tekil bir meseleyle ilgilenirken (çevre, kadın sorunu vb), bir kısmı da tarım reformu, dış borçların iptali gibi meseleleri kapsayan geniş bir sosyo-politik gündeme sahiptir. Toplumsal hareketlerin kaydettiği en önemli ilerleme, doğrudan eyleme başvurma isteklikleri, iktidar yapısıyla karşı karşıya gelme kapasiteleri ve acil sorunların çözümü uğruna mücadelede halk kitlelerini seferber etmeleridir (Petras, b,137).

Latin Amerika'daki sivil toplum örgütleri ile yürütülen küreselleşme karşıtı hareketlerin Türkiye'deki durumu incelendiğinde, bu hareketlerin Türkiye'de aynı yoğunlukta ve etkide olmadığı gözlenmektedir.

4.TÜRKİYE'DEKİ KÜRESELLEŞME KARŞITI HAREKETLER VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ

Küreselleşme söylemlerinin popülaritesini arttırdığı bir dönemde, Türkiye'nin sosyal durumunun bir fotoğrafı çekildiğinde, ortaya çıkan tablo şu şekildedir: Türkiye'de nüfusun 26 milyonu yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 3 milyon insan kronik açlık çekiyor. İstanbul'da en zengin ile en yoksul arasındaki fark tam 1437 kat. Türkiye nüfusunun en zengin olan yüzde 20'si ile en yoksul yüzde 20'si arasındaki fark tam 17 kattır. Çalışanların ulusal gelirden aldığı pay 1991 yılında %31,9 iken 1995'te %22,2'ye geriledi ve bu oran giderek düşmeye devam etmektedir. Türkiye GSMH'sı 2001'de yüzde 9,4 oranında küçülmüştür. Kişi başına düşen gelir ise, yüzde 27.2 oranında azalmıştır (Korkmaz, 25 Kasım 2002). Türkiye'deki sosyal adaletsiz en az dünyanın geri kalanında olduğu kadar belirgindir. Türkiye'de de küreselleşme süreçlerinin etkisiyle kaybedenler kategorisinde yer alan insanların sayısı artmaktadır. Bu doğrultuda küresel söylemlere karşı hareketlerin dünyanın geri kalanında olduğu gibi Türkiye'de de yoğunlaşmaya başlaması gerekmektedir. Oysa küreselleşme karşıtı hareketlerin Üçüncü Dünya Ülkelerindeki direnişlere nazaran Türkiye'de daha soluk olduğu gözlenmektedir. Bu durumun en temel sebeplerinde birisi Türkiye'deki sivil toplum geleneğinin güçlü olmamasına dayanmaktadır. Küresel süreçlerde ulus-devletin boşalttığı yeri doldurabilecek sivil toplum örgütleri, Türkiye'nin tarihsel geçmişi içinde sağlam bir şekilde temellenemediği için Üçüncü Dünya Ülkelerindeki sivil toplum örgütlerinin küreselleşme karşıtı hareketlerdeki rolü kadar önemli bir rol üstlenememişlerdir.

Türkiye'de özellikle ekonomik krizlerin yarattığı toplumsal hayattaki etkilerle birlikte sivil toplum hareketlerinin yoğunlaştığı gözlenmektedir. "1980 sonrasında başlayan yeni liberal politikalar, aradan geçen yıllarda kimi kesintiler ve duraklamalarla birlikte gelişerek sürmüştür. 1980'li yılların ilk dönemlerinde "serbest piyasa" ideolojisi egemen kılınmış, özelleştirmenin ilk adımları atılmaya başlanmış, 1980'li yılların sonunda finansal serbestleşme tamamlanmış, 1990'larda gümrük birliği ile ticari entegrasyon derinleştirilmiş, emekçilere yönelik esneklik ve kuralsızlaştırma düzenlemeleri hızlandırılmış ve nihayet 2000'li yıllarda, yaşanan krizler de gerekçe gösterilerek, küreselleşmeye tam uyum için nihai adımlar (tarımsal desteklemenin kaldırılması, kamusal hizmetlerin tasfiyesi vb.) atılmaya başlanmıştır (www.sendika.org/arastırma/tonguc_todaie.html). Türkiye'de ekonomik bunalımlarla birlikte her geçen gün artan tepkiler incelendiğinde bu tepkilerin mikro ölçekte hükümetlerin ekonomik politikalarına yönelik olduğu görülürken, makro ölçekte ise bu tepkilerin neoliberalist politikaların taşıyıcılarından biri olan IMF'e ve dolayısıyla yeni dünya ekonomik sistemine yönelik olduğu direnç noktaları olduğu görülecektir. Türkiye'deki küreselleşme karşıtı hareketler içinde en önemli yeri IMF politikalarına karşı verilen tepkiler almaktadır. Türkiye'de de bu uluslararası eylemlerin bir parçası olmak için Ankara Küreselleşme Karşıtı Girişim adıyla bir platform oluşturuldu. Tüm Sosyal Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu, Enerji Yapı Yol Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu ve DİSK Ankara Merkez Temsilcisi çağrısıyla 10 Ağustos 2002'de bir araya gelen çeşitli kuruluşlar bu yönde ilk adımları attılar. Yapılan toplantıya DİSK'ten Ankara Bölge Temsilciliği, Medya Sen, Sosyal İş, KESK'ten BES ve SES, Tarım Gıda Sen, Enerji Yapı Yol Sen, Eğitim Sen, Tüm Sosyal Sen, bağımsız Dayanışma Sendikası ile Emeğin Partisi, ÖDP, İşçi Partisi, DSİP, İşçi Demokrasisi Parti Girişimi, İnsan Hakları Derneği, Çevre Mühendisleri Odası, Toplumsal Ekoloji Grubu, Türkiye ve Ortadoğu Forumu (Özgür Üniversite), ODTÜ Ekonomi Topluluğu, 26 Eylül Gençlik Hareketi ve Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu'ndan temsilciler katıldılar( www.küresel-adalet.org/basin1.html ).

Fakat Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin çalışmaları yeterli toplumsal desteği sağlayamadıkları için cılız kalmıştır ve Latin Amerika'daki örnekleri kadar etkili olamamıştır.

SONUÇ

İmparatorluk ile vücut bulan yeni dünya düzeni hiçbir sınır tanımadan kürenin bütün yüzeyine yayılmaktadır; bu süreçte ise, küre içindeki bireylere daha fazla demokrasi, daha iyi yaşam koşulları, daha fazla özgürlük sunma adına hiçbir dönemde eşi görülmemiş bir iktidar uygulamaktadır. Bu sistem söylemleriyle geçmiş dönemlerde görülmeyen bir ideal sistemi ortaya koyar. Toplumlar arasında sınırların ortadan kalktığı, toplumların birbiri ile kaynaşabilecekleri, farklı kültürlerin bir arada bulunabileceği bir yeryüzü cenneti olmayı vaat eder. Fakat şekillenmeye başlayan bu yapı çelişkilerini de beraberinde taşımaktadır: Egemen olanın azınlığın bu yeni dünya sisteminin tüm olanaklarından sınırsızca yararlanabildiği bir sistem, içinde gittikçe sayıları artan, yönetilen konumunda olan, kaybeden çoğunluğun gittikçe daha kötü şartlar içinde yaşamaktadır. Egemen olanların kuralları koyduğu böyle bir dünya sistemi kendi içinde kendi sonunu da taşımaktadır. Sömürülen çoğunluk bu adaletsiz paylaşımdan memnun değildir ve bu memnun olmayan kişilerin sayısı da her geçen gün artmaktadır. Bu kişiler dünyanın farklı bölgelerinde küreselleşme süreçleriyle birlikte yapılanan bu yeni dünya düzenine karşı birleşmekte ve bu sisteme karşıtı mücadele etmektedirler.

Küreselleşme süreçleriyle birlikte şekillenmeye başlayan bu sisteme karşı mücadelelerde sivil toplum örgütleri oldukça önemli bir yere sahiplerdir. Yeni dünya düzeninden memnun olmayan kişiler sivil toplum örgütleri etrafında birleşerek neoliberal politikalarla yönetilen bu yeni dünya düzenine karşı mücadele etmektedirler. Sivil toplum örgütlerinin bir kısmı kendilerine ilk muhatap olarak, içinde bulundukları adaletsiz koşullar nedeniyle devletlerinden içinde bulundukları koşulların düzelmesi yolunda taleplerde bulunmakta ve hatta eyleme geçmektedirler. Küreselleşme süreçlerinin etkilerine ulusal ölçekte direnen sivil toplum örgütleri yanında bir de küresel düzlemde etkili olan sivil toplum örgütleri de küreselleşme karşıtı eylemlerde bulunarak sisteme tepkilerini göstermektedirler.

Sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde şekillenen küresel direnişlerin ne ölçüde başarılı olduğu ve olacağı tartışma konusudur. Söz konusu eylemlerle birlikte sınırlardan bağımsız bu imparatorluğun yıkılacağının düşünülmesi de, ayrıca hatalı bir yaklaşım olacaktır. Burada önemli olan ulus devletlerin boyun eğdikleri küresel süreçler karşısında bu yapıya teslim olmayan, mücadele eden, küre içinde tek tipleşmeye karşı koyan farklı seslerin göstergesi olan bir sistemin varlığıdır.

KAYNAKÇA

• Baylosis, Rafael G., "STÖ'ler Kalkınmanın İşbirlikçileri mi, Yeni-Sömürgeciliğin Araçları mı?Asyalı Bir Bakış Açısı", Sivil Toplum Örgütleri:Neoliberalizmin Araçları mı, Halka Dayalı Alternatifler mi?,çev:Işık Ergüden, Demokrasi Kitaplığı WALD Yayını, İstanbul,2001.

• Belge Murat , "Sivil Toplum Örgütleri," Merhaba Sivil Toplum, Der:Taciser Ulaş,Helsinki Yurttaşlar Derneği Yayınları,İst.,2001, ss.23-39.

• Carsino Daniel, "Uluslararsı İşbirliğinde STÖ'lerin Payı", Sivil Toplum Örgütleri:Neoliberalizmin Araçları mı, Halka Dayalı Alternatifler mi?,çev:Işık Ergüden, Demokrasi Kitaplığı WALD Yayını, İstanbul,2001.

• Çoban,Aykut, "Küreselleşmeye Karşı Olmak:Olanaklar ve Sınırlılıklar", Praksis, Ankara, S:7,Yaz 2002, ss.117-165.

• Emrealp Sadun, "Yerel Yönetimler ile Sivil Toplum Kuruluşları Arasındaki İşbirliği", Merhaba Sivil Toplum, Der:Taciser Ulaş,Helsinki Yurttaşlar Derneği Yayınları,2001,ss.39-69.

• Erözden Ozan, "STK'lar ve Hukuki Çerçevede Yenilik Talepleri Üzerine Notlar", Merhaba Sivil Toplum, Der: Taciser Ulaş, Helsinki Yurttaşlar Derneği Yayınları,2001, ss.13-23.

• Petras James, Latin Amerika'da Toplumsal Hareketler", Küreselleşme ve Direniş,Adonis Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri, İstanbul, 2002, ss.135-140.

• Petras James, a, "Arjantin'de İşsiz İşçiler Hareketi",Cosmopolitik,Kış 2002, S:2,İstanbul,ss.15-25.

• Petras, James, b,"Latin Amerika'da Toplumsal Hareketler", Küreselleşme ve Direniş, çev:Cevdet Aşkın, Cosmopolitik Kitaplığı, İstanbul, 2002.

• www.google.com/küreselleşme karşıtıhareketler/emperyalistküreselleşme ve emek ( erişim 21 Kasım 2002)

• www.küresel-adalet.org/basin1.html (erişim 15.Ekim.2002)

• www.sendika.org/arastırma/tonguc_todaie.html (erişim 23.Kasım.2002)

• www.google.com/ küreselleşme/ emperyalizmin küreselleşmestratejisi ; yalanlar ve gerçekler/ İsmail Deniz Korkmaz (erişim 25 Kasım 2002)

• (www.google.com/küreselleşme karşıtı hareketler/11 Eylül ve Dengeli Küreselleşme(11 Kasım 2002)

62221 kez görüldü, 1 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi