Yıl: 2004/ Cilt: 6 Sayı: 1 Sıra: 19 / No: 201 /     DOI:

İnsan İlişkilerinde Güvenin Yeri ve Önemi
Öğr.Gör. Ferhat ÖZBEK
CelalAbad Türk Dünyası İşletme Fakültesi - İşletme Bölümü

A)    GİRİŞ

İnsan ilişkileri sağlam bir zemine oturtulmak istendiğinde güven problemi kendisini gösterir. İnsan ilişkileri eğer bir güven zemininde gerçekleşiyorsa, ilişkinin tarafları arasında karşılıklı anlayış, birbirlerini destekleme, yardımseverlik vb. kendisini gösterecektir. Ancak bu zeminden yoksunluk ise beraberinde, çıkarcılık, egoizm, ikiyüzlülük gibi ilişkileri son derece olumsuz etkileyen bir durum ortaya çıkaracaktır.

Bu çalışmada ilk önce güven unsuru tanımlanmaya çalışılacaktır. Daha sonra güvenin özellikleri hakkında bilgi verilecektir. Sonra insanlar arası ilişkilerde güvenin nasıl oluşturulacağı hakkında bazı ipuçları verilmeye çalışılacaktır.

Çalışmanın devam eden kısmında yüksek güvenli ve düşük güvenli toplumların temel özellikleri üzerinde durulacaktır. Güven ile kültür ilişkisini sorgulamak ise bu çalışmanın diğer bir inceleme alanı içerinde yer almaktadır.

Bu çalışmadaki temel amaç, insan ilişkilerinde “güven”in ne kadar önemli bir yeri olduğunu ortaya koymak ve ilişkilerde güven tesis edilememesinin ne tür olumsuz sonuçlar doğurabileceğini açıklamaya çalışmaktır.

B)     GÜVENİN TANIMI

Yakın zamanda güven ile ilgili araştırma yapan bilim adamları çoğunlukla güven kavramının özellikleri üzerinde durmuşlardır. Güvenin tanımlanması konusunda ise daha az üzerinde durulan bir konu olmuştur.

Güven, diğer insanların hareketleri ve niyetleri hakkında istenilen beklentiler olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan hareket edildiğinde güven ile ilgili konular, kişisel risk alma davranışı, işbirliği, azalan sosyal karmaşıklık, sosyal sermaye, düzen vb. olarak gerçekleşir. (Möllering, 2001)

Bilim adamlarının güven konusu ile ilgilenmesinin bir nedeni olarak, insanların esenliği için, “yeni bir dünya düzeni” için esas olan şeyin güç ve korku değil güven olması gösterilebilir. (Solomon, 2001,s.35)

Güveni tanımlamak konu ile ilgilenen bilim adamları tarafından çeşitli şekillerde yapılmıştır. Rotter’a göre güven; diğer insanların vaat ettiklerini yerine getirileceğine dair inanca dair oluşturulmuş genel beklentidir. (Lewis, 1985, s.975) Luhmann’ın işaret ettiğine göre güven talep edilebilir bir şey değil, yalnızca teklif edilebilir ve kabul edilebilir bir şeydir. (Seligman, 1998) Baron, güveni bir yardımseverlik, bir inanç ve bir davranış olarak tanımlamıştır. (Gerardo,2003)

Kumar’a göre ise güven dürüstlük ve yardımseverliği gerektirir. (Gefen, 2002, s.2) Yani güvenen insan diğer insanlara karşı tutarsız, umursamaz davranırsa güvenin temin edilmesi olanaksızlaşır.

Yine yapılan bir tanımlamaya göre güven; taahhütlerde bulunmaya ve bunların yerine getirilmesidir. (Solomon, 2001,s.11) Güven vaatlerle, duygularla ve kişinin iç tutarlılığı ile imal ettiği yarattığı, inşa ettiği koruduğu ve sürdürdüğü bir şeydir. (Solomon, 2001,s.18) Güvenin anahtarı eylemdir; özellikle de taahhüttür: taahhütlerde bulunmak ve bunları yerine getirmektir. (Solomon, 2001,s.9) Söz verip yerine getirmek güvenin çok önemli bir unsurunu teşkil etmektedir.

Güvenilirlik ise güvenilen insanın bir karakteristiğidir. Güven güvenen kişinin güvendiği kişiye karşı risk alma davranışına yönelik bir istekliliğini gösterir. (Gefen, 2002, s.6) Güvenmek demek, akıllıca risk almak demektir. Güvenmek aynı zamanda yeni dünyalara kapılar açabilme yeteneğini içerisinde barındırır. (Solomon, 2001,s.60) Güven bir mecra değildir, sözle karşılıklı konuşma ile, taahhütlerle ve eylemlerle beslenip geliştirilen bir insan eylemidir. Hiçbir zaman zaten sahip olunan bir şey değildir, her zaman bir insan çabası meselesidir. Basitçe veri kabul edilebilecek bir şey olmayıp isteyerek yaratılabilecek ve çoğu zaman da yaratılması gereken bir şeydir. Güveni anlamak demek, neyin söylenmesi ve neyin söylenmemesini anlamak demektir. Güven hem eylem hem de söz olarak verilen teminatlarla ve bir yandan sürekli söz verip onları tutmakla bir yandan da başkalarını söz verip verdikleri sözleri tutmaya özendirmekle oluşan bir şeydir. (Solomon, 2001,s.110)

Yine güvenin ne olduğunu açıklayabilmek için şu ifade kullanılmıştır; “tahminin sona erdiği yerde güven başlar”. Bireyler eğer gelecekte olabilecekler hakkında bir “kaygı” yaşıyorsa tahminler üzerinde oldukça zaman ayıracakladır. Güven asla kör umut ve rasyonel tahmin değildir. (Möllering, 2001) Güven tamamen bilinçli bir şekilde gerçekleşir ve gelecek hakkındaki kaygıları en aza indirir.

C)    GÜVENİN ÖZELLİKLERİ

Makul bir güvenin karakteristikleri ise; yetenek, yardımseverlik ve dürüstlük olarak ifade edilebilir. (Mayer,1995, s.712) Güvenmek genelde üç koşulu beraberinde getirir; belirsizlik, korunmasızlık ve cezbedicilik. (Gerardo,2003)

Her ne kadar güven genel olarak sosyal ilişkiler içerisinde vazgeçilmez olsa da daima risk elementini ve potansiyel olarak beraberinde getirmektedir. (Lewis, 1985) Güven insan ilişkilerinde risk almayı gerektirir. (Mayer; 1995, 724) Risk almak güveni oluşturmak için bir fırsat yaratır.

Güven bir kez temin edildikten sonra ilişkideki riskin algılanmasını azaltır. Luhmann’a göre güven enformasyon karmaşasını azaltır ve bir iş için algılanan riski azaltır. (Gefen, 2002, s.6)

Güven nasıl hiçbir zaman bir çırpıda ve sonsuza dek tesis ediliveren bir şey değilse, hiçbir zaman bir çırpıda yok oluveren bir şey de değildir. (Solomon, 2001,s.112) Güvenin oluşması için mutlaka belli bir sürenin geçmesi ve bir insanın diğer insana güvenebileceğini hissetmesi gerekir.

Güvenin her zaman sınırları vardır ve bu sınırları koymak sahici güvenin ayrılmaz bir parçasıdır.Güvenin sınırlarının ne olduğu ancak o sınırlar ihlal edildiğinde görülür. Güven her zaman koşullu, odaklı ve belirlidir, dolayısı ile sınırlıdır. Bunu unutmak, boş çek imzalamaya, herhangi bir kimseye bir şeyi vaat edip kendini istismara ve ihanete açık hale getirmeye benzer. Koşulsuz güven bu anlamda kör güvenin değişik versiyonundan başka bir şey değildir. Güven her zaman iyi bir şey değildir. Bazen aptallık, nahiflik, kanma ve körlük halini alabilir. Güven hiçbir zaman garanti gözü ile bakılmamalıdır.

Güven insanın önüne yeni ve hayal edilemeyecek kadar geniş fırsatlar verir. Güven bilgiden çok özgürlüğe, bilinmeyene açık olup olmamaya bağlıdır. Bu ise ne bildiğini bilme aleminin önüne geçip, ondan daha zengin olan bilmediğini bilme alemine geçmek demektir. Bu insanın tek başına atabileceği bir adım değildir. Oraya ancak diğer insanlarla birlikte ulaşılır. (Solomon, 2001,s.68-69)

Nietzche’ye göre en yakın olunan şey çoğu kez insanların en az farkında olduğu şey olur. Bu bir tür körlüktür. Bir çok insan güven körüdür, yararlarını görememekten çok onu mümkün kılan doğasını ve pratiklerini göremez. Nitekim, bu pratikler gözle görünmez ve güven de insanın ihanete uğradığı durumlar hariç çoğu insan için çok şeffaf, basit, doğal ve sorunsuz bir şeydir ki onda insanın dikkatini çekecek ve anlaşılacak bir şey yoktur. (Solomon, 2001,s.71)

Güven sağlam olmalı, hakkında konuşulmamalı, kırılmaz olmalı ve böylece güvenin kalıcı olması gerekir. Ama güven aynı zamanda kırılgandır ve bir kez kırılınca onarılması mümkün değildir. (Solomon, 2001,s.111) Genel olarak insanlarda güven duygusu hayal kırıklığına uğramadan güven hakkında çok fazla düşünmezler. (Weckert, 1999)

Güven çoğu kez gözle görünmez bir şey olsa da, sürekli özen ve çabanın ürünüdür. Güven bir kez tesis edildi mi, arka plana geçer, bildik ve o nedenle pek de bilinçli olmayan alışkanlık ve uygulama haline gelir. Güven ancak kendisine meydan okunduğunda veya ihlal edildiğinde görünür hale gelir. (Solomon, 2001,s.27) Güvenin varlığından ziyade yokluğu güveni ön plana çıkartır. Güvenin yokluğunda insanların kendilerini yalnız ve desteksiz hissetmeleri kişisel rahatsızlıkları da beraberinde getirir.

D)    GÜVEN OLUŞTURMAK

Güveni yaratmak söz konusu olduğunda güvenin oluşumuna bakmak gerekecektir. Güvenin oluşması için gereken bazı şartlar bulunmaktadır. Bir insan her zaman çevresinde güveneceği insanların var olmasından mutluluk duyabileceği söylenilebilir. Güvenin oluşumu bir insanın diğer insana iç dünyasını açması ile gerçekleşebilir, bir işverenin işçisine yetki devrini vermesi ile vb. gerçekleşebilir. Bu davranışların gerisinde ise “risk” faktörü kendisini göstermektedir. Güven davranışı ile risk alan insan diğer insandan istediği sonucu elde ederse insanlar arasında güven için bir temel atıldığı söylenilebilir.

Yasa, sözleşme ve ekonomik rasyonalite, sanayi sonrası toplumların zenginleşmesi ve istikrarı için gerekli, fakat yeterli olmayan unsurlarıdır. Rasyonel çıkarımlardan ziyade, alışkanlıklara dayalı, karşılıklı ilişkiler, ahlaki yükümlülükler, topluluğa karşı görev ve güven gibi değerlerle bezenmiş olmalıdır. Bunlar modası geçmiş şeyler değil, aksine modern toplumun başarısı için vazgeçilmez unsurlardır. (Fukuyama 1998, s.24)

Lewis’in belirttiğine göre hesaplanan planlanmamış tüm beklenmeyen problemlere karşı hareket planı geliştirmek mümkün değildir. Eğer bütün muhtemel gelecekteki olaylar eşit olasılıkla ayarlanabilse idi, şimdiki zaman içerisindeki rasyonel harekete meydan vermemek için, gelecek muazzam karmaşıklık olarak belirirdi. Bu karmaşıklığın azaltılması, eğer muhtemel gelecek olayların çoğunun bilişsel olarak beklenen olasılıkları, tüm pratik amaçlar için sıfır olasılık olarak düşünülebilirse, mümkündür. Ne yazık ki rasyonel planlama tek başına yeterli değildir. İnsanların deterministik bir evrende yaşadığı varsayılsa bile, beklenmedik geleceğin kontrolü ve rasyonel tahminler için, insanlar kolay olarak gerekli zamana ve yeterli kaynağa sahip değildir. Güven karmaşıklığın azaltılmasını rasyonel olarak öngörmede, rasyonel tahmin için fonksiyonel bir alternatiftir. Gerçekten güven, sanki kesin rasyonel olasılık gelecekte vuku bulmayacakmış gibi, rasyonel düşüncenin tek başına bir değer taşımadığını ortaya çıkarır. Güven düşünülerek yapılan kestirimlerden daha fazla, çok hızlı ve ekonomik ve olarak karmaşıklığı azaltır. Güven sosyal etkileşimi sağlıklı bir zemine oturtur. Güvenin yokluğunda muazzam bir karmaşa ortaya çıkar ve beklenmeyen gelecek tekrar davranışları tersyüz ederek döner. (Lewis, 1985, s.969)

Doğa kuralları insanlar tarafından belirlenmiş bir olgu değildir. Ancak toplumsal olaylar ve olgular bizatihi insanlar tarafından gerçekleştirilir. Bu perspektiften bakıldığında bir toplumdaki güven o topluma verilmiş bir şey değildir; o toplumun kolektif, bilinçli eylemlerinin bir ürünüdür. (Solomon, 2001,s.67)

Güven beslenip geliştirilebilir. Başlatılabilir var edilebilir ve onarılabilir. (Solomon, 2001,s.130) Yaşayan bir unsur olarak güven, zaman içerinde sağlamlaşabilir, zayıflayabilir, aynı kalabilir. Bir ilişki süreci içerisinde bunu görmek mümkündür.

Bir insanın başkalarına güvenebilmek için, önce diğer insanların o insanın güvenini kazanması gerektiği fikri, güvensizliği besler. Bunun için güven önce güvenmekle başlamalıdır. (Solomon, 2001,s.53-54)

Weber’e göre ekonomik yaşamda kritik bir konumu olan güven, rasyonel hesaplamalardan çok, tarihsel süreç içerisinde dinsel alışkanlıklardan doğmuştur. (Fukuyama 1998, s.45)

Güvenin, üyelerinin ortaklaşa paylaştığı normlara dayalı, düzenli, dürüst ve işbirliği yönünde davranan bir toplumda ortaya çıkması beklenir. (Fukuyama 1998, s.37) Güven tesis edilemediğinde, sosyalleşmenin bir formu olarak yaşam, ahlaksız, hayvani ve kısa olarak gerçekleşecektir. (Seligman, 1998)

Parsons Weber’den farklı olarak güveni; ekonomik ihtiyaç yada bir yönetim gücü olarak türeyen faktörler yada ahlaki zorunluluk duygusundan ziyade bir dayanışma grubunun oluşumu için gerekli görmüştür. (Lewis, 1985, s.981)

Güven konusunda yapılan önemli araştırmalarda sorulan soru olan “insan neden güvenir?” in önemli bir yanıtı insanın bir başkasına, o kişi güvenilir olduğu için güvendiğidir. (Solomon, 2001,s.99) Eğer bir kişi diğer kişiye güveniyorsa, güvenen kişi diğerinin davranışlarını güvenilir bulur. (Weckert, 1999) Bir kişi diğer insana bir işi yapması için güveniyor , ama o kişi bu işi yapmıyor. Bu durumda diğer kişiye olan güven duygusu ortadan kalkabilir. (Weckert, 1999) Güvenen bir kişi mahrem ilişkiler kurabilen ve çoğu insanın güvenilir olduğu hem de güven duyduğu bir dünyada kendi yolunu bulabilen bir kişidir. (Solomon, 2001,s.100)

E)     GÜVEN VE KÜLTÜR

Kültür en geniş anlamda insanların tüm yaşantıları olarak tanımlanabilir. Bu durumda insanların yaşamlarında birbirlerine karşı güvenin olmasının ve olmamasını o toplumlar için sonuçları olacaktır.

Ortaçağ ve erken dönem modern Avrupa ülkeleri, çok sayıda birbirinin içine geçmiş, bireyin davranışlarını sınırlayıcı komünel otorite kaynaklarıyla; -asillik, kilise, derebeylik ve lokal-, bir çok açıdan son derece komünel toplumlardır. (Fukuyama 1998, s.146) Yani bireyler dıştan gelen baskıları yoğun olarak hissetmişlerdir. Herkesin aynı davranışı göstermeleri yolundaki baskılar isyanlara yol açar. (Fukuyama 1998, s.80)

Geleneksel tarım toplumlarında insanlar kalabalık aile biçiminde yaşamlarını sürdürürken kendilerini ağ içerinde hissetmektedir. İnsanların sahip oldukları geniş aile içerinde genellikle güven düzeyi ve ilişkisel bağları yüksek olmaktadır. Bu yapı bir nevi iç grup oluşturmaktadır. İç grup bireyin üyesi olduğu, sevgi ve yardımseverlik duygularını hissettiği bir gruptur. Geleneksel geniş aile birey için iç grup oluşturmaktadır. Geleneksel geniş aile bireyin güven duygusunu geliştirdiği ve yaşattığı bir iç grup yaratmaktadır. Bunun dışında kalan yapılarda ise dış gruplar yer almaktadır. Dış grup ise bireyin üyesi olmadığı, olumlu duygular beslemediği gruptur. Dış gruba karşı güvenden ziyade güvensizlik beslenir.

Modern toplum ise, bir insanın hakkında bilgi sahibi olmadığı kişilerle birlikte yaşamasını ifade eder. (Seligman, 1998) Modern toplumlarda, ekonomi kültürden kopartılıp tek başına algılanamaz. (Fukuyama 1998, s.27)

Toplum, özellikle modern endüstriyel toplum içerinde, geçici yapılar içerisinde sıkı bir şekilde entegre edilmiş ve karmaşık bir şekilde organize edilmiştir. Sosyal etkileşimin akışı, başlaması ve sona ermesi belirlenen aktivitelerle belirlenen sosyal beklentiler zaman sürecinde kontrol edilir. Birey diğerlerinin tarifeleri ve beklenmeyen olayların potansiyel rahatsız edici etkilerine karşı eşzamanlı olarak mücadele ederken , problemleri çözme çabası içerindedir. (Lewis, 1985, s.968)

Modern yaşam içerinde önemli bir yeri olan bununla birlikte geleneksel değerlerin etkili olduğu Japonya gibi güvenin yüksek olduğu toplumlarda bireylerin davranışlarının tahmin edilebilirliği yüksek, ancak toplumsal farklılıklar düşüktür. (Seligman, 1998)

Her hangi bir konuda bir terslik ortaya çıktığında, ağır basan eğilim, yalan söylemek ya da kabahati başkasının üzerine atmaktır. Oysa hataların bir suçlama ve cezalandırma konusu olmaması gerekir; bunlar gelişme vesileleri olarak görülmelidir. Amerika’nın en dinamik şirketlerinden İntel’in yöneticisi bir zamanlar işçilerine şunları söylemiştir: “eğer hiç hata yapmasaydınız, yeterince çaba göstermemişsiniz demektir.” Ama güce dayalı kuruluşlarda ve ilişkilerde yalan söylemeye verilen cezalar başarısızlığa verilenlerden daha ağırdır; bunu ise korkuyu ve risk alma konusundaki ihtiyatlılığı arttırmaktan başka bir faydası olmaz. (Solomon, 2001,s.43)

Güvene dayalı bir kültürün güce dayalı bir kültür karşısında sahip olduğu en büyük avantaj, diğer insanların koşullarını ve bakış açılarını takdir edebilmesi ve buna duyduğu ihtiyaçtır. (Solomon, 2001,s.43) Kültürün içerinde güven olmadığı durumda ise toplumda uygulanan politika, kazananı pek az, kaybedenin çok fazla olduğu bir savaşa kaçınılmaz olarak dönüşür.( Solomon, 2001,s.22)

Güven ile tanıdık olma arasında bir ilişkinin varlığından söz edebilmek söz konusu olamaz. Tanışıklık duygusu hiçbir zaman güvenin garantisi olamaz. Bir insanın tanıdık olduğu bir süre etrafından göründüğü için şu yada bu kişinin güvenilir olduğunu sanma hatasına pek çok insan düşer. Sahtekarlar, bir elinde avucunuzda ne varsa almak için kendilerini tanıdık bir insan haline getirmeyi iyi bilirler. Tanışıklık, o kişinin sizinle gerçekten ilgilendiğinin veya sizinle aynı değerleri paylaştığının yeterli bir göstergesi değildir. Tanışıklık, o insanın ne kadar samimi ve güvenilir olduğu konusunda hiçbir şey ifade etmez. İnsan tanışıklığın güven için çürük bir zemin olduğunu özellikle iş yaşamında öğrenir. (Solomon, 2001,s.73,74)

Birbirlerine sahici güven duyan insanların, bu güveni duymayanlardan daha hareketli ve daha serüvenli bir dünyada yaşadıkları varsayılabilir. Örgütlerde birbirlerine güvenen insanlar, güvenmeyenlere kıyasla daha zengin, esnek ve buluşçu bir ortamda çalışırlar ve buna bağlı olarak o örgüt gelişir. (Solomon, 2001,s.113)

Ülkeler bazında güvenin ülke ekonomisi üzerindeki ve şirket yapıları üzerindeki etkilerine bakıldığında, ABD, Japonya ve Almanya’nın büyük, modern, rasyonel olarak organize edilmiş, profesyonelce yönetilen şirketleri geliştirmede başı çeken ülkeler olması tesadüf değildir. Bu ülke kültürlerinin her biri, işletmenin aile sınırlarının ötesine bir hayli hızlı kaymasına ve akrabalık çevresi ilişkilerine kaymayan, çeşitli, yeni gönüllü sosyal gruplar yaratılmasına izin veren belli karakteristiklere sahiptirler. (Fukuyama 1998, s.63) Ailesel toplumlar geniş çaplı ekonomik kurumlar yaratmada büyük güçlükler yaşarlar. (Fukuyama 1998, s.68) Yukarıda sayılan üç ülke de kurdukları dev şirketlerle tüm dünyada tanınan markalar yaratmışlardır ve dünya ekonomisi üzerinde söz sahibidirler. Bu güçlerini ise güvene dayalı ilişkiler kurmaktan almaktadırlar.

F)     İNSANLAR ARASI İLİŞKİLER VE GÜVEN

Bir arkadaşlığın başlangıcında algılanan risk hakim faktördür. İki insan arasında bir arkadaşlık başlarken risk faktörü daha ön plandadır. Ancak ilişki ilerledikçe ve geliştikçe yani uzun vadeli ilişkiye dönüştükçe algılanan güven daha ön plana geçer ve ilişkilerde baskın hale gelir. (Gefen, 2002, s. 8)

Kolektif bir nitelik olarak güven, ilişkilerin psikolojik etkilerinden ziyade, insanlar arası ilişkilere uygulanabilir. Bu yüzden söylenilebilir ki güven, sembolik tasvirler yada her birinin görünüşü ile ortaya çıkan umulan gelecek içerinde oluşmuş bir sosyal sistem içerinde var olabilir. Güven son tahlilde insanlar arası ilişkilerde ortak inançlılığa dayanır. Sonuç olarak, güven korkuyu ve kaosu bertaraf edebilme özelliğine sahip olan bir alternatif içerisinde yer alan toplumun olabilirliği açısından önceden olması zorunlu bir fonksiyon olarak düşünülebilir. Güven duygusunun oluşması için ahlaki sorumluluk duygusundan daha fazla olarak dayanışma gruplarının oluşması daha fazla gerekmektedir. Güven, dayanışmaya dayalı ilişkilerin kabul edilebilmesi için, etkin bir sadakatle motive edilen davranışsal bir zemindir. (Lewis, 1985, s. 969)

Eğer bir insan bir başkasına güveniyorsa, ikinci kişi kendisine güvenildiğini bildiğinden, muhtemelen o güvene kendisini daha layık hale getirerek, birinci kişinin gösterdiği güveni teyit edecektir. (Solomon, 2001,s.50)

Güven devam eden ilişkilerde gelecek hakkındaki belirsizlikleri azaltması bakımından gerekli bir unsurdur. (Gefen, 2002, s.6) İnsanın yapamayacağı bir işi sanki yapabilirmiş gibi göstermesi, bir güven ihlalidir. Onu güven ihlali yapan şey, yetkinlik eksikliği değil, dürüstlük eksikliğidir. Yetersizliğin güven ihlali haline geldiği nokta budur. (Solomon, 2001,s.107)

Güven esas olarak karşılıklı etkileşimli olduğu için, zorunlu olarak ihanet olasılığına da yer verir. (Solomon, 2001,s.121)

Birbirlerine güvenmeyen insanlar, kendilerini yalnızca müzakereye anlaşmaya ve dava etmeye iten bir formel kurallar ve düzenler sistemi altında birbirleri ile işbirliği yapabilecekleri bir toplumda bulacaklardır. Hatta bazı durumlarda, sistem onları baskıcı yöntemler kullanarak kendi kurallarına uygun davranmaya zorlayacaklardır. (Fukuyama 1998, s.38)

Güvenen insan diğer insana değer verdiğini gösterir. (Möllering, 2001) Güvenin seviyesi, güvenen kişinin ilişki içerisindeki aldığı riskin miktarını etkileyecektir. (Mayer, 1995, s.725)

Uyumlu sosyal ilişkilerin devamı için güvenin fonksiyonel bir gerekliliği olsa bile, herhangi bir sosyal sınır içerisinde güvenin sürekliliği bir problem oluşturur. Arkadaşlar bazen birbirlerine güvenmezler, vatandaşlar hükümete güvenmezler, adalet sistemi, haber medyası, yada paranın geçerliliği konusunda , arkadaşlar ve avukatlar , keşke hepsi güvenilir olsa idi. Böyle bir güvensizlik, kişiler arası ilişkilerde ve kurumlar arası karmaşık ilişkilerde kendi kendine fonksiyonel olabilir. Politik bilimciler demokratik kurumları devamlılığı için, politik görevlerin birinin oluşturulmasında güvensizliğin sonuçları hakkında muhtemelen en iyi dokümanlara sahip olanlardır. Güvensizlik hem de, diğer bir deyişle, kurumsal korunma hareketleri, denetleyicilik, şüpheden kaynaklı aksiyonları dikte etmek vasıtası ile karmaşıklığı azaltır. (Lewis, 1985, s. 969)

Bir insanın diğer insana güvenmesinin gerisinde bazı menfaatleri kazanma isteği yatar. (Mayer; 1995, s, 710) Bu menfaatler sağlandığında o insan kendisini daha iyi durumda olacağına inanır. Dolayısı ile güvenmek kişiye kendi başına yapamayacağı işleri yapma imkanı verir.

G)    YÜKSEK GÜVEN VE DÜŞÜK GÜNENİN SONUÇLARI

Birbirlerine karşı yüksek güven duyan toplumların, aynı güveni duymayan toplumlara karşı önemli avantajları bulunmaktadır. Bu avantajlar içerisinde hızlı hareket edebilme becerisi, kurulan işletmelerin çok çabuk büyümesi, kurulan işletmelerin yaşamlarını uzun süre devam ettirebilmeleri vb. sayılabilir.

Eğer insanlar bir toplum içerinde kendilerini güvende hissediyorlarsa daha rahat hareket edebilecekleri bir alan bulurlar. Bu da onların yaşamlarının daha renkli, zengin ve çeşitli yapması için sağlam bir zemin oluşturur.

Fukuyama yüksek güvenli toplumların, işbirliğine dayalı geniş kapsamlı ve başarılı partnerlikler oluşturma potansiyeli bakımından çok ileri olduklarını iddia etmektedir. Oysa düşük güvenli toplumlar, çoğu kez dehşet verici ekonomik faaliyet bölgeleri olurlar. (Solomon, 2001,s.25) Sıklıkla ekonomik krizler yaşarlar. İnsanlar kendilerini güvende hissetmedikleri için kendi yaşamlarına zenginlik katacak pek çok eylemi yapmaya çekinirler, bu da o toplumun ilişkiler bakımından kısırlaşmasına yol açar.

Yüksek ve düşük seviyede güvenin hangi durumlarda gerçekleşebileceği hakkında Lewis tarafından bir öneri getirilmiştir. Bu getirilen önerimler toplumsal yapıya ilişkin ifadelerle güven arasındaki ilişkiyi içermektedir. (Lewis, 1985, s. 981)

  1. Grubun büyük bir homojenliği durumunda güven daha yüksek seviyede gerçekleşir. Yani grup birbirine benzer, gelir düzeyi, eğitim seviyesi, benzer kültürel değerleri barındıran insanlardan meydana geliyorsa bu insanlar arasında güven üst düzeyde gerçekleşir.
  2. Sosyal ağın daha büyük bağlantısı olursa, güven daha yüksek seviyede gerçekleşir. Eğer insanlar kendilerini çevreleyen bir sosyal ağ içerisinde rahat hareket etme alanları buluyorlarsa, yani içerisinde bulundukları ortam kendilerini kısıtlamıyorsa güvenin üst düzeyde gerçekleşmesi mümkündür.
  3. Bir topumun daha büyük ölçüsü ve karmaşıklığı sonucu güven seviyesinin düşer. Modern yaşamla birlikte dış dünyanın artan karmaşıklığı bireyde 'temel güven' duygusunun oluşması yönünde en büyük engellerden biri olmuştur. Birey bu karmaşadan ve kaostan kendisini korumak için gittikçe kendi iç dünyasına ve özel yaşamına döner, mümkün olduğunca kendine yarattığı bu ortamda yaşar. Bireyin bu oluşturduğu özel dünyasında bir boşluk olmasına rağmen dışarının belirsiz ortamı tamamen dışlanmıştır. "Böylece 'ev', manevi sığınağın dünyevi versiyonu haline geldi; güvenliğin coğrafyası kentsel merkezin mabedinden ev içine kaydı. (Karakurt, 2003)
  4. Sosyal değişikliğin artması, düşük güvene yol açar. İnsanların yaşamlarında meydana gelen hızlı değişimler, insanlar arasında güvenin azalması ile sonuçlanabilir. Bilindiği üzere güvenin tesis edilmesi belli bir süreyi temsil eder. Hızlı değişimler ise güven tesisini zorlaştırabilir.

Tablo : Güven Türlerinin Rasyonel Ve Duygusal Temelleri

Duygusallık Rasyonellik

Yüksek

Düşük

Hemen Hemen Yok

Yüksek

İdeolojik Güven

Bilişsel Güven

Rasyonel Tahmin

Düşük

Duygusal Güven (Emotional Trust)

Günlük Sıradan Güven

Olası Tahminler

Hemen Hemen Yok

İnanç

Kader (Kısmet)

Belirsizlik ve Panik

Lewis, J. David, Weigert, Andrew Trust As A Social Reality, Social Forces, Volume 63, Issue 4, 1985, s. 973

Yukarıdaki tabloya göre insanlardaki duygu rasyonellik dercelerinin yoğunluğunun hangi tür güven biçimini oluşturduğu üzerinde durulmaktadır. Yukarıdaki tablodan hareketle, ideolojik güven yüksek derecede duygusallığı içerisinde barındırmaktadır. Rasyonelliğin düşük olduğu duygusallığın yüksek olduğunda ise duygusal güven (emotional trust) ortaya çıkmaktadır. Rasyonel düşünme biçiminin hemen hemen hiç olmadığı durumda ise “inanç” faktörü ortaya çıkmaktadır.

Düşük duygusallık ve yüksek rasyonalitede ortaya çıkan güven biçimi ise “bilişsel güven”dir. Duygusallık ve rasyonalitenin hemen hemen hiç olmadığı durumda “belirsizlik ve panik” ortaya çıkmaktadır.

Düşük güvenli toplumlar bilgi teknolojilerinin kendilerine sundukları verimliliklerden hiçbir zaman yararlanamayabilirler. (Fukuyama 1998, s.37) Çünkü İnternet üzerinden kurulan iş, arkadaşlık vb. diğer ilişkilerin oluşabilmesi için bu alandaki şirketlere, diğer insanlara güvenmek gerekir. Güven düzeyinin düşük olduğu toplumlarda ayrıca şirketlerin aile sınırlarının dışına çıkarak, profesyonel yöneticileri işbaşına getirme konusunda isteksiz davranmaktadırlar. (Fukuyama 1998, s.63)

Temelde yüksek güvenli bir toplum, düşük güvenli toplumlardaki insanların hayal dahi edemeyeceği kadar yüksek bir işbirliği ve örgütlenme yeteneğine sahiptir. (Solomon, 2001,s.100) Sosyal güvenin yüksek olduğu topluluklar güçlü bir kendiliğinden sosyalleşme eğilimi taşır. (Fukuyama 1998, s.40)

İnsanların başarılı ve mutlu bir şekilde yaşayabilmeleri için güven önemlidir. Bunun gerçekleştiği bir toplumda insanların bir kısmı diğerine güvenmese de insanların çoğu birbirlerine güvenir. Bu toplumda güvenmeyen insanlar da güven düzeyi yüksek olan bu toplumda yaşadıkları için pek çok avantajdan faydalanırlar. (Weckert, 1999)

İnsanların birbirlerine güvenmesi hakkında konu Türkiye olunca sonuçlar iç açıcı olarak görülmemektedir. Yapılan toplumsal araştırmalar Türk insanının birbirlerine güvenmediklerini destekler niteliktedir. Belirli aralıklarla yapılan dünya değerler araştırmalarından çıkan sonuca göre Türkiye, dünya ülkeleri arasında güven düzeyinin en düşük olduğu ülkelerden birisidir. Dünya değerler araştırması baz alındığında 40 ülke arasında Türkiye Brezilya’dan sonra insanların birbirlerine en az güvendiği ülke olarak görülmektedir. Fukuyama Türkiye’nin tam tersi olarak, Japonya Almanya ve ABD’yi ise yüksek güvenli toplumlar olarak görmektedir. Bu toplumların ortak yani tarihsel olarak birbirlerine son derce güvenen grup yönlü toplumlar olmalarıdır. (Fukuyama 1998, s.14 ”çevirenin önsözü”)

Modern dünyada, Frederick Winslow Taylor’un yarattığı “düşük güvenli endüstriyel sistem”, dünyanın her tarafında Amerika’ya özgü bir “modernlik vizyonu” olarak değerlendirilmiştir. Taylorist bir fabrikanın yasalcı anlayışı, sistemin her şeyi kapsama iddiası, iş kontrolü, sendikacılığın dikkatlice belirlenmiş hakları gibi unsurlar, Amerikan kanunlarının yansımalarıdır. 20. yüzyıl Amerikan endüstriyel işçi ilişkileri sistemi, periyodik olarak büyük çaplı işten çıkarmalar, b,r kitap hacmince yazılı anlaşmalar ve bürokratik kurallara bağlı kişisel ilişkiler, tam bir düşük güvenli sosyal ilişki modeli olarak görülür. (Fukuyama 1998, s.229)

Henry Ford ise Taylorculuğa benzemeyen bir takım babavari (paternalistik) uygulamaları pratiğe koydu. Ford önce işçilerin ücret baremlerini ikiye katladı, ardından işçilerin sosyal güvenliğinden sorumlu bir sosyolojik departman kudurttu. İşçilere daha iyi koşullarda kalacakları evlerde oturma imkanı yarattı. Ford’un şirketi daha sonra işyerinde özürlüleri istihdam etti. (Fukuyama 1998, s.230)

H)    İŞ YAŞAMINDA GÜVEN

Güven olmasa idi, iş yaşamı diye bir şey de olmazdı ve yabancılar arasında güven olmasa idi, küresel ekonomi de olmazdı. İş yaşamı, kişisel ilişkiler ve politika her zaman güven gerektirmiştir. Ama çağımızda işleri güçleştiren şey, yabancılara güven duyma zorunluluğunun katlanarak büyüyor olmasıdır. (Solomon, 2001,s.59-60)

Güvenmek ve kendini güvende hissetmek başarılı bir ekonominin özüdür. (Gerardo,2003) Yüksek düzeyde güvenin varlığı ise ekonomik etkinliği arttırır. (Fukuyama 1998, s.140)

Eğer güvenden yoksun bir dünyanın neye benzeyeceği düşünülecek olursa güvenin önemi daha iyi anlaşılabilir. Eğer her sözleşmede kişi karşı tarafın kendisini aldatacağını düşünse idi, sözleşmelerin “kurşun geçirmez derecede katı” olmaları kaçınılmaz olurdu. Sözleşmeler bu durumda sonu gelmeyen uzunlukta ve detayda olur, beklenmedik her ihtimali dile getirir ve insanın aklının kavrayacağı her yükümlülük sözleşmelerde yar alırdır. (Fukuyama 1998, s.142)

İş yaşamında güven özenle beslenmeli ve ihtiyatla değerlendirilmelidir. Sadece güven duyan bir iş adamının şirketini uzun süre ayakta tutabilmesi mümkün değildir. Güvenin varolduğu koşullarda bile taahhütleri ve beklentileri kesinleştirebilmek için sözleşmeler yapılması yerindedir.( Solomon, 2001,s.33)

Eğer bir işyeri içerisinde insanları birbirlerine güvenmiyorlarsa, insanlar kendi yaşamları için olumsuz bir durumla karşılaşmamak için büyük bir çaba harcarlar. (Weckert, 1999)

‘Herkese Eşit Fırsat Tanıyan İşveren’ konseptinden bir sebeple veya sebepsiz şekilde uzaklaşarak, belki de farkında bile olmayarak farklı bir yöne doğru giden şirketlerde, düşüncelerine güvenilmediğini, değer verilmediğini hisseden çalışanlar önemsenmedikleri duygusuna kapılırlar ve egoları tamir edilmesi son derece güç şekilde incinir. Bu durumun sürmesi çalışanda özgüven kaybına yol açar. (Çetiner, 2003)

Zaman zaman güven kör güvenle karıştırılabilir. Dinsel kült liderlerinin ve bazı şirket patronlarının talep ettikleri güven, kör güvendir. Kör güven bazen güvensizliğe bir tepki, bir uçtan ötekine, “sana güvenmiyorum” dan “söylediğin ve yaptığın her şeye güveneceğim” e bir sıçramadır. Güvensizlikten kör imana doğru bu geçiş bazen ilginç psikolojik incelemelere konu olsa da, çoğu zaman kandırılmaya yatkınlığın yada yeterli öz kavrayıştan veya oturmuş değerlerden yoksunlun bir göstergesidir. Güvensiz yada şansa bağlı ve koşullu bir güven ile yaşamanın her ikisi de zordur. (Solomon, 2001,s.72)

Şirketlerde sadece avantaj hesaplarına dayalı, bir güven çok hızlı bir şekilde bürokratik kontrole, kuşkuya savunmacılığa ve kaba kurnazlığa dönüşür. Böyle bir durum esnekliği ve hızı azaltmanın yanı sıra, müşteri ilişkilerini zayıflatır, değerlerden taviz verilmesini gerektirir ve israfa yol açar. (Solomon, 2001,s.75)

Başkaları ile iş yaparken genellikle, muhatap olan kişinin veya şirketin yetkin olduğunu veri kabul edilir. Veri kabul edilmeyen şey, hakkında emin olup karar verilecek şey o kişiye yada şirkete güvenilip güvenilmeyeceğidir. (Solomon, 2001,s.106)

Birlikte çalışan insanlar karşılıklı bağımlılığa ihtiyaç duyarlar. Kişisel ve organizasyonel hedeflerine ulaşmak için çeşitli yollarla birbirlerinden yardım almaları gerekmektedir. (Mayer,1995, 710) aksi takdirde sinerji gerçekleşmeyecek ve organizasyonların başarıları çok sınırlı kalacaktır.

Yöneticiler, çalışanlarına karşı yardımseverlik davranışları gösterdiğinde, çalışanlar yöneticilerine karşı güvensizlik hissetmeyecektir. (Mayer; 1995) İşçiler eğer kendilerine, içinde bulundukları topluluğa katkıda bulundukları için güven duyulan bir yetişkin olarak davranılırsa, çalışma ortamlarını tatmin edici bulacaklardır. Ama kendilerine herhangi biri tarafından tasarımı yapılan büyük bir makinenin küçük bir dişlisi gibi davranılırsa, aynı tatmin duygusunu yaşamayacaklardır. (Fukuyama 1998, s.42)

Bir toplumda girişimciliğin başarılı olabilmesinde o toplumun yüksek güvenli bir toplum olmasının rolü büyüktür. Bir girişimci, çevresinde güven duyabileceği insanların sayısı ne kadar fazla olursa, girişimcilik çabası o oranda artacaktır. Yüksek güvenli topluluklarda, girişimciler diğer meslektaşlarıyla ve astlarıyla iş birliğini artırmanın yanı sıra amirleri de kendilerine güvendikleri için sorumluluklarını serbestçe yerine getirebilecekleri yetkiyi de devrederler. Amirler, insanlara işlerini bildikleri gibi yürütme özgürlüğü sağlarlar. Bu yüksek güven gayri şahsî, resmî sözleşmeler, sıkı gözetim ve yakından kontrole önem veren, katı hiyerarşik örgütsel yapılarla yaratılamaz. (Casson,1990, s.15) Güven yerine kontrol ön plana çıktığı zaman sosyalist bir düşünür olan Vladimir Iıch Lenin’in söylediği gibi, “güven iyidir, fakat kontrol daha iyidir” . (Seligman, 1998) sözünde dile getirildiği gibi insanlara güvenmemek hakim paradigma olabilir ve güven bir toplum içerinde oluşmadığında ise yerini diğer insanların tüm yaşantılarını kontrol etme düşüncesi alabilir.

I)       GÜVENSİZLİK VE SONUÇLARI

Kibar ikiyüzlülük; örgütte güven diye bir şey olmadığı halde insanların, örgüte sadakat duyguları veya korku nedeni ile sanki güvenleri varmış gibi davranmalarıdır. (Solomon, 2001,s.17) Kurumlar sözde uyumu korumak sürtüşmeyi azaltmak için kibar ikiyüzlülüğü çoğu zaman tercih ederler. Sonuç ise olumsuz olur. Kurumlarda güvensizlik baş gösterir. (Solomon, 2001,s.78)

Güvensizliğe eşlik eden duygular endişe, güceniklik ve korkudur. (Solomon, 2001,s.126)

Güven olmadığında bir şirket mutsuz ücretli kölelerden ve savunmacı yöneticilerden ibaret bir gruba dönüşür. İnsanlar işlerini yaparlar ama fikirlerini, coşkularını ve ruhlarını ortaya koymazlar. Güven olmadığında şirket bir topluluk olmaktan çıkar, yarini herkesin herkesle savaştığı vahşi bir ortam alır. (Solomon, 2001,s.18)

Düzeni yalnızca tehditle sağlamak en iyi durumda stresli ve riskli bir iştir. Katı yasalara ve sert yaptırımlara sahip olmak uygar bir topluma değil uygarlaşmamış bir topluma işaret eder. (Solomon, 2001,s.45)

Toplumdaki yaygın güvensizlik, bütün ekonomik aktivitelere bir tür vergi olarak eklenir. Bu vergiyi yüksek güvenli toplumlar ödemezler. (Fukuyama 1998, s.39) Bir toplumdaki güven duygusunun eksikliği küçük işletmeleri teşvik edebilir ve ekonomik faaliyetlere bir vergi olarak dönebilir. (Fukuyama 1998, s.41)

Aile dışında güvenin düşük oluşu, birbiri ile ilişkisi olmayan insanların, ekonomik işletmeler dahil olmak üzer, her tür grup ya da örgüt oluşturmasını zorlaştırır. (Fukuyama 1998, s.78) Bunun tersi olarak güven duygusunun ve sosyal sermayenin çok yüksek olduğu ülkelerde devlet desteği olmaksızın büyük ölçekli organizasyonlar oluşturulabilir.( Fukuyama 1998, s.30)

Kişisel güven tesisi çoğu zaman kişi üstü güvensizlik kaynaklarının neler olduğunun anlaşılması ile başlar. Şirketteki insanlar o şirketteki rollerinin ne olduğunu artık anlayamaz ve işlerini gayet iyi yaptıklarını düşündükleri halde iş güvencelerinden endişe eder hale gelmiş olabilirler. Rekabetçi baskıların bir araya gelmesi ve korku, moral ve verim düşüklüğü kadar şirkette sadakatte ve bağlılıkta bir azalmaya yol açmıştır. Belki de en dramatik olanı, çok sayıda şirket hiyerarşisinin yataylaştırılması ve çapraz işlevli müşteri odaklı ekiplere verilen yeni önemin bu örgütlerin değişik kesimlerden insanları bir araya getirmesi ile, bir yandan ekip çalışmasına ve güvene şimdiye kadar görülmemiş bir önem verilmeye başlanmış, ama öte yandan güvensizliğin yaygınlaşması ile karşılaşılmıştır. (Solomon, 2001,s.48)

Güven güç demek değilse de en büyük güç güven yolu ile elde edilir. (Solomon, 2001,s.45) Güven yaratmak ve güçlendirmek güvenmekle olur. Eğer bir insan diğer insanlara güvenirse, ona güvenmek için başka gerekçeler de bulur. Güvensizlik ise, kendi kendini yaratan ve kendini teyit eden bir nitelik taşır. Güvensizlik sarmalı, fiziksel şiddetten çok daha fazla “duygusal şiddete” yol açabilir. Güvensizlik bir mesafe yaratır ve güvensizliğin dışa vurulması bu mesafenin, yabancılaşmanın daha da artmasına yol açar ve bu da öfkeyi tahrip edip, çoğu kez daha da istenmeyen ihanetin oluşmasına yol açabilir. Bir ihanet diğerini ortaya çıkartır ve daha da büyük güvensizlik yaratır. (Solomon, 2001,s.49)

Güvensizlik güvenilmeyen kişide güceniklik, yabancılaşma ve kuşku uyandırır. Bu da güvenilmeyen kişinin güvene layık olduğunu kanıtlamak amacı ile, yararsız çabalar içerisine girmesini yol açabilir. (Solomon, 2001,s.50)

Güvensizliğin aşrı uçlarının en göze batar hale geldiği durum, kişinin diğer insanları düşman ve belki de kendisine karşı komplo içindeki insanlar olarak algıladığı zihinsel bir durum olan paranoyadır. (Solomon, 2001,s.51)

Güven yalındır, güvensizlik ise dolambaçlıdır. Güven bir ölçüde karşılıklı anlayış ve işbirliğini gerektirir. Güven inanma arzusunu çağrıştırır, güvensizlikte ise kuşku vardır. (Solomon, 2001,s.46)

Kişi bir diğer insanı güvenilir bulmadığı halde güveniyor gibi yaptığında kritik enformasyonu gizlemiş ve iletişimi kesmiş olur. Bunun nedeni başkasının duygularını incitmemek için , bir evliliği kurtarmak için veya kişinin işini kaybetmek istemesi olabilir. Bu durumda kurtarılan şeyden daha fazlasının riskine girilmiş olunur. Daha riskli olan dürüstlük yolunu denemektense, emniyetli ve nezaketli olan yol tercih edilir. Oysa nezaketin ilişkileri zehirleyen gerçek sorunları çoğu zaman gizlemesine karşın, dürüstlüğün ve açıklığın verdiği zarar çoğu zaman kısa süreli ve sınırlıdır. (Solomon, 2001,s.77)

Kimseye güvenmeyen, her şeyden şüphelenen birisinin başkaları ile birlikte çalışmayı gerektiren ve topluluksal boyutu olan eylemlerden kaçınması beklenir. Gelişmekte olan ülkelerde çıkar, sınıf ve benzeri esaslar üzerine kurulması çalışılan örgütlerin güçlüklerle karşılaşması, sık sık başarısızlığa uğramasının en önemli nedeni, bireylerin, aile aşiret, klan gibi geleneksel gruplaşmalar dışında kalan birleşmelerden, güvensizlik duygusu dolayısı ile kaçınmalarıdır. (Turan İlter, 1976, s: 88)

Güvenin birinci ve en önemli unsuru özgüvendir. (Solomon, 2001,s.12) Başkasına güvenmek belli bir özgüven gerektirir ve kendisine güvenmeyen insan başkalarına da güvenemez. (Solomon, 2001,s.144) Güvenme eyleminin kişinin kendisinden başlaması atılacak önemli bir adım olmaktadır. Bu duruma Weckert tam ters açıdan yaklaşmaktadır. Weckert’e göre diğer insanlara güven olmadığında yada diğer insanlara karşı duyulan güvensizlik yaşandığında kişinin kendisine karşı saygı geliştirmesini ve kendisine güvenmesini olanaksız olur. (Weckert, 1999) Bu noktada diğer insanlara karşı güvenin kişinin kendisine karşı özgüvenini geliştirdiğini ifade etmek yerinde olacaktır. Bununla birlikte kişinin kendisine karşı duyduğu özgüven ise diğer insanlara karşı güven duymasına yol açacağı ve güven duygusunun bu şekilde geliştirilebileceği söylenilebilir.

SONUÇ

Bu makalede “güven”in insan yaşamında ne derecede önemli olduğu çeşitli bakış açıları ile anlatılmaya çalışılmıştır. İnsan davranışları üzerinde güvenin ne derede etkili olduğu, güven düzeyindeki bir düşüklüğün veya güven bunalımının olumsuz sonuçları yine bu makalede vurgulanmaya çalışılmıştır.

Bilindiği üzere güvenin oluşması taahhütlerde bulunmaya ve onları yerine getirmeye dayanmaktadır. Eğer kişiler verdikleri taahhütlere sadık kalıyorlarsa o toplumda güven düzeyinin yüksek olduğu söylenilebilir. Bunun tersi durumunda ise güvensizlik pek çok toplumsal sorunu da beraberinde getirecektir. İnsanların diğer insanları güvenmemeleri kendilerini diğer insanlara karşı kapatmalarına, yalnızlığa, paylaşarak bir şeyleri yapmaktan uzak kalmaya yol açacaktır. Bu durum kişisel ve dolaylı olarak toplumsal bunalımları da beraberinde getirebilir. Bu toplumsal bunalımlar ise kişilerde çeşitli bağımlılıklara yol açabilir. Örneğin ; alkol ve sigara bağımlılığı, cinsel bağımlılıklar, paranoyaklık vb. gibi psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir.

Toplumsal perspektiften bakıldığında, yine güvensizlik girişimciliği de önemli ölçüde engelleyecektir. Bir toplum içerisindeki girişimciler güven düzeyi düşük ise başarısız olacaklar, gelişme kaydedemeyecekler ve büyük şirketler oluşturamayacaklardır. Bunun da o ülkenin, o ülke ekonomisinin ve insanlarının ekonomik refahlarına olumsuz geri dönüşleri yaşanacaktır.

Güvenmek bilinçli bir insan eylemidir. İnsanlar diğer insanlara güvenmeyi veya güvenmemeyi seçebilir. Bu iki tercihin birbirlerinden farklı sonuçları olacaktır. Eğer içinde yaşanılan toplumda güven düzeyi yüksek ise insanlar diğer insanlara güvenmeyi seçerler, eğer içinde yaşanılan toplumda güven düzeyi düşükse insanlar genelde diğer insanlara güvenmemeyi tercih ederler. Burada birbirinden farklı iki sarmal oluşur; güven düzeyi düşük ülkelerde “güvensizlik sarmalı” oluşur ve büyürken, güven düzeyi yüksek toplumlarda “güven sarmalı” oluşur ve gelişir.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

1. Casson, M., “Entrepreneurship”, Edward Elgar Publishing Company, Wermont, 1990’ dan aktaranAtik Selahattin, Makale adı: “Kültürün Girişimciliğe Etkileri”

2.Çetiner, Sevi, Çeşitlilikte Var Olan Zenginlik, www.insankaynaklari.com/cn/ContentBody.asp?BodyID=2016 - 61k –, 20/11/2003

3. Fukuyama , Francis ,Güven , Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Birinci Basım, Çeviren : Ahmet Buğdaycı, Ankara, 1998

4. Gefen, David V., Rao, Srinivason, Tractinsky, Noam, The Conseptualization Of Trust, Risk And Their Relationship İn Electronic Commerce :The Need For Clarifications, 2002

www.eweek.com/article/0,3658,s=701&a=23516,00.asp

5. Gerardo A. Guerra and Daniel J. Zizzo, Economıcs Of Trust In The Informatıon Economy:

Issues Of Identıty, Prıvacy And Securıty, Bounded Rationality in Economic Behaviour (BREB) Unit, University of Oxford and Oxford Internet Institute (OII), University of Oxford, April, 2003

6. Karakurt, Elif, Risk Toplumunda Birey, İŞGÜÇ, Endüstri İlişkileri Ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt 5 Sayı 2, 2003, http://www.isguc.org/arc_view.php?ex=154 , erişim tarihi: 02,01,2004

7. Lewis, J. David, Weigert, Andrew Trust As A Social Reality, Social Forces, Volume 63, Issue 4, s. 967, 985, 1985

8. Mayer, Roger, C, Davis, James, H, An İntegratve Model Of Organizational Trust, Academy Of Mamagement Review,Vol.20, no.3 709-734, 1995

9. Möllering , Guido, The Nature Of Trust From Georg Simmel To A Theory Of Expectation, İnterpretation And Suspension, Sociology Vol. 35, No. 2, Pp. 403–420. Printed İn The United Kingdom BSA Publications Limitedhttp://www.wiwiss.fu-berlin.de/w3/w3sydow/team/Moellering/sociology.pdf, 2001

10. Seligman , Adam B. Seligman,Trust And Sociability: On The Limits Of Confidence And Role Expectations, American Journal Of Economics And Sociology, Oct, 1998

11. Solomon ,Robert C., Floreres ,Fernando,Güven Yaratmak, BZD Yayın Ve İletişim Hizmetleri, İstanbul, MESS Yayın No : 369 , Aralık 2001

12. Turan İlter, Siyasal Sistem Ve Siyasal Davranış , Der Yayınları , 2. Baskı İstanbul, 1976

13. Weckert; John, Turst And Monitoring İn The Workplace , Australian İnstitute Of Computer Ethics Conferance, July, , Lilydale 1999

65583 kez görüldü, 6 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi