Yıl: 2003/ Cilt: 5 Sayı: 2 Sıra: 3 / No: 145 /     DOI:

Kentleşme Sorunları ve Türkiye Özelinde Çözüm Önerileri
Araş.Gör. Doğan BIÇKI
Uludağ Üniversitesi - İİBF - Kamu Yönetimi Bölümü

Kavramsal Çerçeve

Kentleşme, teknik anlamda ikili bir anlama sahiptir. Bir, niceliksel olarak kent sayılarının atmasını; iki, mevcut kentlerin demografik açıdan büyümesini ifade eder. Kentleşmenin, bu anlamlar dışında, kente özgü yaşam biçimlerinin/kültürlerinin yaygınlaşması anlamına gelen, daha çok nitelikle ilgili bir anlamı daha vardır. O da, 'kentlileşme' kavramıyla ifade edilmektedir. Batıda kentleşme ve onun kültürü niteliğinde olan kentlileşme eş zamanlı olarak yaşandığından dolayı bu iki kelime arasında bir ayrımlaşma gereği ortaya çıkmamıştır. İngilizce'deki 'urbanization' kelimesi her iki anlamı birlikte sağlarken, Türkçe'de 'kentleşme' ve 'kentlileşme' şeklinde bir ayrımlaşma zaruri olmuştur.

Kısa Tarihçe

Batıda kentleşmenin ortaya çıkışını feodal dönem sonrasıyla; yaygınlaşmasını ise sanayi devrimi sonrasıyla başlatmak mümkündür. Kentin, başından beri para ekonomisinin ve ticaretin merkezi olması durumuna, büyük sanayinin/kitlesel üretimin kentte kurulması yönü eklendiğinde, kırsal alandan kopan, tarımla veya zanaatla iştigal eden nüfusun kentteki bu sanayilerde istihdam edilmesi söz konusu olmuştur. Kitlesel göçlerin apansız biçimde kentlere yönelmesiyle, öncelikle işçilerin barınma sorunlarıyla başlayan, daha sonra kötü yaşam koşullarınca pekişen bir 'kentleşme' sorunu doğmuştur. Kentleşme sorunlarıyla ilgili literatürün oluşmaya başladığı yıllar da bu döneme tekabül eder.

Türkiye'de Kentleşme Sorunu

Cumhuriyet tarihinin kentleşme ve kentleşmeye bağlı sorunları 50'li yıllarda başlar. 50'li yıllar, Türkiye'nin kapitalist türde ilişkilerle yoğun etkileşime geçtiği döneme tekabül eder. 1948 yılında aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bazı ülkeler Marshall yardımı almıştır. Amerika'nın Marshall yardımının sebebi, 2. Dünya Savaşı sonrası aşırı biçimde genişleyen üretim hacmini, konjonktürel nedenlerle, kısamaması; kısamadığı bu kapasite fazlalığı sorununu üçüncü dünyaya ihraç ederek çözmek istemesidir. Amerika'nın birikim krizi, içeride, alt kentleşmenin teşvik edilmesi, ucuz ve uzun vadeli ev kredileri verilmesi (Bahçe kentler bu dönemin ürünüdür) dışarıda da, kapitalist türde ilişkilere uygun altyapıların hazırlanmasına yarayacak biçimde işlev görmüştür. Marshall yardımı uyarınca Türkiye, çok sayıda traktör, karayolu yapım aracı almıştır. Bu ikisinin yaygın olarak kullanıma girmesi, kırsal yapısının dönüşümünde ve kentleşmenin ivme kazanmasında hayati öneme sahip olmuştur.

Kentbilim literatüründe yer alan başlıca dört kentleşme nedeni vardır: (1) Bunlar itici nedenler, çekici nedenler, iletici nedenler ve teknolojik nedenlerdir. İtici nedenler, kırsal alanın mahrumiyetliklerinden kaynaklanan nedenlerdir. Örneğin, bir yerde okul, hastane veya kültürel imkanların bulunmaması gibi. Bu neden, dönemin Türkiye kırsalı için ve hatta küçük ölçekli kentleri için bile söz konusu edilebilir. Ancak, tek başına itici nedenlerden kaynaklanan bir göç ve ona bağlı bir kentleşme olgusundan bahsetmek güçtür.

Kentleşme nedenleri arasında gösterilen bir ikincisi, çekici nedenlerdir. Buna göre kentin sağladığı çeşitli servislerden dolayı kırsal nüfusu kendisine çektiği, bir cazibe merkezi olduğu söylenmektedir. Öteden beri, kırsal alandaki nüfuzlu ailelerin çocuklarını okutmak ve sair gerekçelerle büyük kentlere göç ettikleri bilinmektedir. Ancak bu etken de Türk kentleşmesi için sınırlı bir etkiye sahip olabilir. Çünkü, bu tarz bir mobilite belli bir varsıllık düzeyini gerekli kılmaktadır. İlgili dönemin kırsal ekonomisi göz önüne alındığında, bunun ne denli güç olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.

Kentleşme nedenleri arasında gösterilen iletici nedenler, kırla kenti birbirine bağlayan yolların gelişmesidir. Nitekim 50'li yıllardan sonra, Marshall yardımının da etkisiyle, makineli karayolu yapımına girişilmiş, öncesiyle kıyaslandığında muazzam uzunlukta bir karayolu ağına sahip olunmuştur. Bu dönemde, kırın kendi içine kapanık yapısı kırılarak, kırdan kente olan süreli veya daimi amaçlı göçler hızlanmıştır.

Son olarak, teknolojik nedenler, kırdan kopmayı hazırlayan teknolojik bir yeniliğin kullanıma girmesi bağlamında bir tür itici neden olarak da görülebilir. Marshall yardımından sonra, kırsal alana traktörün girmesi, aile içinde massedilen gizli işsizliğin açık işsizlik haline gelmesine neden olmuştur. Zira, traktörün kullanıldığı durumlarda ortalama dört kişilik emek gerektiren bir işin tek kişiyle yapılması mümkün olmaktadır. Zaten miras ve sair yollarla küçülen topraklar aileyi beslemekten de uzaklaşmıştır. Böylelikle, çoğu kez mesleksiz olan kitleler kente iş arama yoluna düşmüştür. Bunlardan bir kısmı modern sektör (sanayi)içinde istihdam edilebilirken bir kısmı da informal sektör olarak adlandırılan (boyacılık, kapıcılık, işportacılık) hizmet sektörüne geçiş yapmıştır. Bu kişilerin barınma sorunlarını, gecekondu ile çözümlemeleri bugün çarpık kentleşme olarak adlandırdığımız kentleşme sorununu doğurmuştur.

Çarpık kentleşme, önceden öngörülmüş bir kent planlamasına uygun olarak gelişmeyen, çoğu kez belli kentlerin nüfusunun gereğinden fazla şişerek, hizmet ve yaşam kalitelerinin düşmesine neden olan bir kentleşme biçimidir.

Gecekondu yapımına temel olarak üç sebeple karşı konamamıştır. Birincisi, gecekondular yetersiz olan konut sunusunu devlet imkanlarına başvurmaksızın çözmektedirler. İkincisi, politik beklentiler, buralarda yaşayan hatırı sayılır bir nüfusu rahatsız etmeyi imkansız kılmaktadır. Üçüncüsü, gecekondunun görece ucuz bir barınma türü olmasından ve çoğunlukla sanayilerin civarlarında kurulmasından (ulaşım maliyetlerinin düşmesi) dolayı, emeğin yeniden üretim maliyetini azaltmakta; bu da az gelişmiş ülke kapitalistinin işine gelmektedir. Zira devletin bu sorunu çözmek için kullanacağı fonlar kesintiye uğramaksızın girişimciye tahsis edilebilmektedir.

Sonuç: Çözüm Önerileri

Göç ve buna bağlı gecekondu sorunuyla ilgili olarak bugüne kadar bir takım çözüm önerileri sunulmuştur. Bunlar farklı adlar -köy-kent vb.-taşımakla beraber, temelde aynı amaca yöneliktir: kırsal nüfusu yerinde tutmak. Kırsal alanda bazı imkanlar yaratılarak kente gelişlerin önünün kesilmesi amaçlanmıştır. Bize göre bu, fazlaca iyimser/safdil bir bakış açısıdır. Köy-kent tarzı tedbirlerin, kangrene buz basmak tarzında paliyatif/pansuman tedbirler olduğu söylenebilir. Bu tip projeler kısa vadede rahatlama sağlayabilir. Ancak orta ve uzun vadede kaynak israfından öte bir anlam taşımazlar.Çünkü:

i)Göç/gecekondulaşma/çarpık kentleşme bir az gelişmişlik sorunudur. Az gelişmişlik sorunu halledilmeksizin yapılacak mücadele biçimleri, bataklığın kurutulmaksızın fıs-fısla sinek öldürme mücadelesinin aynıdır.

ii)Bu sorun aynı zamanda bir gelir-dağılımı sorunudur. Gelir dağılımında adalet sağlanmaksızın, kişilerin köylerinde kalarak/kente gelip kendi barınma sorunlarını kendi yöntemleriyle çözmekten geri durmaları beklenmemelidir.

iii)Politik yozlaşma sorunudur. Gecekondu önleme ödevi en başta belediyelere verilmiştir. Belediyelerin çoğu kez oy kaygısıyla veya kliental (ahbap/çavuş) ilişkilerinden dolayı ödevlerini yapmak bir kenara, bu gelişime çanak tuttukları dahi söylenebilir. Bu durumda, ödevin yerine getirilip getirilmediğinin siyaset-dışı mekanizmalarla, hatta anayasal güvenceye sahip özerk organlarca res'en denetlenmesi kısa ve orta vadeli bir çözüm olarak önerilebilir. Bu noktada tek sorumlu olarak yerel yönetimlerin gösterilmesi de doğru değildir. Merkezi yönetimler de, zaman zaman çıkardıkları af yasalarıyla, illegal bir duruma meşruiyet/hukukilik kazandırarak sürecin devamını teşvik etmişlerdir (2).

Ayrıca, günümüzün gecekondulaşma hadisesini, salt bir barınma ihtiyacını karşılama meselesi olarak görme imkanı da yoktur. Yapılan araştırmalar, gecekondulardaki kiracılık oranının oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Bu durumda sorunun adı, 'kentsel rant'tır. Arazi-mafyasının hazine arazilerine bir tür el koymayla, rant dağıtımında bulunduğu, bu dağıtıma ortak olanların da tapusuz arazi üzerinde işlem yaparak 'riski az' karı çok bir yatırıma sahip oldukları herkesin malumudur. Bu durumda yapılması gereken, hukuk devletinin düzgün biçimde işletilmesinden öte bir şey değildir.

775 sayılı yasada önleme stratejileri adı altında bazı tedbirlerden bahsedilmektedir: Bunlar kısa ve uzun dönemli olmak üzere iki türlüdür. Kısa dönemli olanlardan birisi, yıkım diğeri ise konut arzını arttırmaktır. Bize göre her ikisi de gerekli olmakla beraber yeterli çözüm sunmazlar. Çünkü, bir yerde yıkılan gecekondunun diğer bir yerde akşamdan sabaha tekrar tekrar yapıldığı bilinmektedir.

İkincisi, konut arzının arttırılması yeterli talep gücüyle desteklenmediği sürece, dar gelirli kesimlerin bundan yararlanma imkanı yoktur. Uzun vadeli olarak önerilen yol ise, bize göre de nihai çözüm olan kalkınma sorunun çözümüdür.

Ancak, yine de kısa ve orta vadeli bir çözüm önerilebilir. O da hazine, vakıf arazisi türünden devletin tasarrufunda gözüken; fakat, potansiyel işgal tehlikesi taşıyan tüm alanların, öncelikle 30-40 yıllık sürelerle özel sektöre kiralanarak sahiplendirilmesi, eğer kiralanarak değerlendirme imkanı bulunmuyor ise buraların orman, yapay göl ve sair bir şekilde rekreasyon alanına dönüştürülmesi; çeşitli sebeplerle bu ikisi de yapılamıyor veya yapılması uzun vadede bile rantabl görünmüyorsa, düşük bedelle de olsa satılarak gelir kaydedilmesi önerilebilir (3). Ancak, bu işleme girişmeden önce tüm imkanların gözden geçirilip alternatif maliyetlerin iyi etüd edilmesi gerekir.

Son söz olarak, kentleşme politikası, ülkenin kalkınma stratejileriyle, sosyal politikasıyla, eğitim politikasıyla birlikte örgütlenmeli, evrensel sistemlerle entegre edilmelidir. Sanayi toplumun yerini, giderek bilgi topluma bıraktığı bir çağda kırsal kalkınmadan medet ummak, nezaketle söyleyişte, bir nostalji; dosdoğru söylendiğinde bir anakronizm örneğidir.

Tarımın belli oranda gerekli, ancak katma değer üretmede çok zayıf (4) olan bir sektör olduğu bilinir. Bir uydu, bir uçak ve hatta bir mikroçip almak için kaç bin ton buğday üretilmesi gerektiği hesaplandığında ne demek istendiği açıkça belirir. Gelişmiş ülkelerde, nüfusun yüzde beşi tarım sektöründe istihdam olup, geri kalan yüzde doksan beşi besler iken; bizde ise nüfusun hemem hemen yarısı tarımda çalışarak geri kalan yarısını zar zor besleyebilmektedir. Bundan çıkan şudur. Birincisi, tarımsal verim düzeyimiz hayli düşüktür; yüzde yüz verimlilikte dahi olsa, buğday satarak uydu alamayız; hatta, ilelebet yapamayız. İkincisi, gelişkin dünyanın tüm insanları (yüzde beşi hariç) kentlerde yaşamaktadır. Bu durumda, insanları köyde tutmak ancak köyü köylükten çıkarmakla mümkündür; yoksa köy havasının ne kadar sağlıklı bir yaşam ürettiğine ikna etmekle değil!

 Sonnotlar

1.Bu konuda detaylı bilgi için bakınız: Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi, 7. Baskı, 2002, ss.26-33

2.Af yasalarının çıkarılış koşullarına göre nitelik farkı gözetilebilecek veya gözetilemeyecek arazları vardır. Nitelik farkı gözetilemeyecek temel araz ekonomik nitelikli olmaktan öte etik niteliklidir. Örneğin, evrensel nitelikte etik değer ihlalleri olan, hak edilmemiş kazanç elde etme/zorla sahip olma/gasbetme/tabi varlıklara zarar verme gibi unsurlar söz konusu süreçte mündemiçtir. Söz konusu fiillerin herhangi bir gerekçeye dayalı olarak affedilebilir hale konulmaları, bu ihlallerin toplumsal yaşamın başkaca alanları üzerinde de tatbik edilebileceği ve bunların da pek ala affedilebilir nitelikte olacağı türünden yanlış bir sanıyı doğuracaktır. Etik boyutlardan bir veya bir kaçının ihmal edilmesi pahasına nitelik farkı gözetilebilecek olan araz ise ekonomik nitelikli olanlardır. Örneğin, gecekondu ticareti üzerinden zenginleşme, diğer dar gelirli insanların barınma koşullarının iyileştirilmesinin önünde bir engeldir. Bu durumda çıkarılacak olan aflar ancak, olsa olsa rant sağlama amacı taşımayan, işgalcisi tarafından fiilen kullanılan ve bu bağlamda zorunlu bir barınma ihtiyacının çaresizlikten ötürü bu şekilde giderildiğine hükmedilecek olan bir kapsama sahip olabilir. Bu kapsamı taşıyan bir af, kullanıcısına uzun vadelerle de olsa işgal ettiği mülkün gerçek değerine yakın bir bedeli kamuya iade etme ödev ve yaptırımını taşıyor ise kabul edilebilir niteliktedir. Zaten bu durumda sergilenmiş olan tavır, kamu oyunda kötü şöhreti olan peşkeş tarzı bir af değil; devletin kendi ihmalini de içeren bir kusura telafi edilme şansı vermek olacaktır. Son söz olarak, belirtilmesi gereken nokta af benzeri yasaların zamanlaması ile ilgilidir.Bu tip yasalar kamu oyuna deklare edilmeksizin kapsamı belirlenip etüdü tamamlanarak derhal çıkarılmalıdır. Aksi taktirde, yani kapsamı muğlak biçimde deklare edilerek uzun bir süre sonra çıkarılan yasalar, yasanın çıkacağı süreye kadar geçen sürede çok hızlı yeni ihlallerin meydana gelmesine teşvik niteliğinde olacaktır. Konunun vahim yönü, bazı ihlallerin (örneğin orman arazisini yakarak bu vasfını yitirmesine yol açma) salt ihlal olmakla kalmayıp telafisinin de çok zor ve uzun süre almasıdır.

3.Burada önerilen satış fikri ile geçtiğimiz günlerde hükümet tarafından dile getirilen orman niteliğini kaybetmiş arazilerin satışı arasında önemli nitelik farkları vardır. Biricisi, hükümetin satmayı hedeflediği araziler alternatif değerlendirme olanakları (kiralama vb) var olmakla beraber, fiilen işgal edilmiş olmasından dolayı bu alternatiflerden yararlanma olanağı çok çok zor olan ve üzerinde bir yaşam alanı kurulmuş, de facto iskan edilmiş bölgelerdir. İkincisi, bu bölgeler mevcut halleriyle bir rant alanıdır. Bizim satılabileceğinden bahsettiğimiz alanlar ise fiilen rant alanı olmayıp belki ilerisi için bile potansiyel rant taşımayan yerlerdir. Sonuçta burada önerilen, mevcut durumun geriye döndürülmesi beklentisini taşımayan ancak daha kötüye gitmesini engellememe ümidi taşıyan bir düşüncedir.

4.Bunun bir istisnası, ekolojik tarım olarak adlandırılan ve konvansiyonel yöntemlerden farklı olarak tamamen biyolojik ve doğal araçlarla yürütülen bilgi yoğun bir tarımsal faaliyet çeşididir. Bu yolla üretilen ürünler miktarca az olmakla beraber fiyatça diğerlerinden iki ila üç misli daha pahalıdır. Bu ürünlerin diğerlerinden oldukça pahalı olmasından ötürü ülkemizde bu ürünleri talep eden ciddi bir pazar bulunmamaktadır.

63061 kez görüldü, 11 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi