Yıl: 2004/ Cilt: 6 Sayı: 2 Sıra: 3 / No: 214 /     DOI:

Medyanın Gücünün Sosyolojik Temelleri
Yard.Doç.Dr. Ali ARSLAN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi - Eğitim Fakültesi

Özet:

Bu çalışmada medyanın birey, toplum ve kültür üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yapılan araştırmalar açıkça ortaya koymaktadır ki medya, bireylerin tutum, duygu, düşünce ve davranışları üzerinde büyük bir etkileme gücüne sahiptir. Medyanın değiştirme ve yeniden şekillendirme yetisi yalnızca bireyler üzerinde değil; toplumsal gruplar, kurumlar, kısacası bütün bir toplum ve kültürü de etkilemektedir. Kitle iletişim araçları ile yayılan semboller, şekiller, resimler, kısacası her türlü sesli ve görsel efektler, taşıdıkları mesajlarla insanların dünyasını yeniden yorumlayıp şekillendirmektedir. Bu değişimin yönü olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilmektedir.

Anahtar Sözcükler:

Medya, Kitle İletişimi, Öteki Hükümet, İleti, Medyanın Gücü, Beyin Yıkama, İkili Paradigma.

Abstract:

This study designed to analyse the influence of media on individuals, social groups, culture and whole society. The findings of researchers clearly show that the mass media have a great influence in changing knowledge, beliefs, opinions, attitudes, feelings and behaviour patterns of individuals. Individuals, social groups, organisations, social institutions, the whole society and culture can be affected by mass communications. The symbols, gestures, numbers, words, pictures, signs not only carry messages, but also they create and interpret the human world. The direction of this change can be either negative or positive. This depends on the conditions and controllers of the media.

Key Words:

Media, Mass Communications, Other Government, Messages, The Power of the Media, Brain Wash, Two Paradigms.

1. MEDYANIN TOPLUMSAL GÜCÜ

Kitle iletişim araçları, kitleleri eğlendirmek ve onların hoşça vakit geçirmelerini sağlamanın dışında, çok daha farklı ve önemli işlevler icra ederler. Öyle ki, yaşanan teknolojik gelişmelerin kitle iletişim sektörüne de yansımasıyla medya toplumdaki en etkin güç merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak medya yöneticileri, editörler ve etkin köşe yazarlarını da içine alan medya elitleri de, toplumsal yapı içinde en önemli güç odaklarından biri haline dönüşmüştür (Astiz, 1969). Medya ulaştığı bu gücüyle, bireylerin tutum ve davranışlarını etkileyebilmenin, etkilemekle de kalmayıp bunları değiştirebilmenin en etkin yöntem ve araçlarına sahip hale gelmiştir.

Bu etki bireyler bazında da sınırlı kalmaz. Toplumun geneli boyutunda da olanca ağırlığıyla gözlemlenebilir. Medya, toplumun yapısını, kurulu düzenini ve bireyler arasında cereyan eden toplumsal ilişkileri yeniden yaratma, yeniden şekillendirme, yeniden üretme ve yorumlama gücüne ve yeteneğine sahiptir. Semboller, işaretler, sayılar, sözcükler ve resimlerden ya da bunların bileşkesinden oluşan iletiler yalnızca mesaj taşımazlar. Aynı zamanda insanların dünyasını yeniden şekillendirip yorumlar, ona yeni boyutlar kazandırır. Medyanın bu şekillendirme ve değiştirme etkisi bireyler ve genel anlamda toplum boyutuyla da sınırlı kalmayıp, toplumsal ve siyasi yapı içinde etkin bir konuma sahip olan siyasi liderleri ve meşru hükümetin politikalarını da kapsayacak boyutlara ulaşabilmektedir (Rivers, 1982: 213). Bu konuda Amerikalı sosyalbilimci Rivers'ın (1982: 7-20) saptamaları ve medyaya yönelik olarak "ikinci ya da öteki hükümet" şeklindeki betimlemeleri oldukça dikkat çekicidir.

Elbette ki medyanın, bireylerin ve toplumun iletişim ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı çok önemli hizmetleri hiç kimse yadsıyamaz. Bununla birlikte madalyonun bir de öteki yüzü vardır. İnsanlık için böylesine büyük hizmetler yapan medya, istenirse çok etkin bir propaganda aracı, bunun da ötesinde geniş halk kitlelerinin beyinlerini yıkamak için güçlü bir silah olarak da kullanılabilir. Kitle iletişim araçlarının sahipliğini ya da kontrolünü elinde bulunduran kişi ya da gruplar, haberleri ve iletileri ilgi ve istekleri doğrultusunda tahrif (deforme) edip değiştirebilirler. Böylece insanların kanaatlerini, düşüncelerini ve şeylere yükledikleri anlamları şekillendirme yetisini kendi tekellerinde bulundurmak isteyebilirler. Yine medya kültürel sömürü ve kültür asimilasyonu amacıyla kullanılabilir. Bunun da ötesinde medya kimi güçler tarafından, ulusal kimliği köreltmek, ulusal birlik ve beraberlik duygularını zayıflatmak, toplumsal huzur ve barış ortamını bozup, toplumu kaos ve kargaşanın içine sürüklemek amacıyla kullanılma potansiyeline de sahiptir.

2. MEDYANIN GÜCÜ KONUSUNDA YAPILAN ARAŞTIRMALAR

Başta Miliband olmak üzere bir çok araştırmacı (Barrett & Braham, 1995: 54), "kapitalist toplumlarda medyanın en başta gelen işlevinin devleti meşrulaştırmak; hatta bununla da yetinmeyip, toplumdaki etkin güç odaklarına karşı ya da rakip olarak varolabilecek karşıt odakları ya da grupları da gayri meşru hale getirmek" olduğunu savunur. İşte böylesi potansiyellere sahip medyanın gücü ve etkilerinin boyutları konusunda bir çok düşünür tarafından araştırmalar yapılmıştır. Bu konuda yapılan çalışmaları üç kategori içinde inceleyebiliriz:

1. Liberal Yaklaşım,
2. Pluralist (Çoğulcu) Yaklaşım,
3. Marksist Yaklaşım.

Curran ve arkadaşlarının da özetlediği gibi (Barrett & Braham, 1995: 57-58), yapılan araştırmalar da şu temel bulgular ortaya konmuştur:

1. Kitle iletişimi alanında ileri derecede gelişmiş teknolojilerin kullanılması medyaya, çok geniş dinleyici ve izleyici kitlelerine ulaşma olanağı ve fırsatı tanıdı.

2. Hızlı kentleşme ve sanayileşmeye paralel olarak dengesiz yapıda, anomik ve yabancılaşmış bir toplum türü ortaya çıkardı. Kendine ve toplumuna yabancılaşmış, kaypak, boşluk-anlamsızlık-değersizlik duyguları içinde, bunlarla ilişkili olarak da protest eğilimlere sahip bireylerden oluşmuş bu toplumlar, doğaları gereği kolay yönlendirilebilir (manipülasyona açık) bir konuma gelmişlerdir

3. Kent insanı, kitle iletişim araçları karşısında göreceli de olsa savunmasız, çaresiz ve onlardan kolay etkilenir hale gelmiştir. Oysa, kırsal alanlarda yaşayan insanların hayatı, şehir insanına oranla daha oturmuş, kararlı ve dengeli bir görünüm arz eder. Halbuki şehir insanı da hızlı şehirleşme ve sanayileşme girdabına kapılmadan önce kararlı ve dengeli bir toplumsal ilişkiler ağına dayalı bir yaşantısı vardı. Yaşanan hızlı değişmeler, bu insanların yaşamlarından böylesi varlıkları alıp götürdü.

4. Birinci Dünya Savaşı yıllarından dünyada yaşananlar medyanın gücünü çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Bu dönemde kitle iletişim araçları, geniş halk kitlelerinin beyinlerinin yıkanmasında ve Avrupa'da faşizmin doğup gelişmesinde büyük rol oynadı.

Bir çok araştırmacı medyanın amansız propaganda gücü ve beyin yıkama etkisi karşısında insanların, çaresiz, savunmasız, kolay etkilenir durumda olduğunu savunurken; bir başka grup araştırmacı da, durumun hiç de sanıldığı kadar vahim olmadığını savunurlar. Onlara göre bireyler medya karşısında pasif değil, aktif konumdadırlar. Fakat sonuçta medyanın, öyle ya da böyle, az ya da çok herkesi etkilediği gerçeğini onlar da teslim ederler.

Kuşkusuz bu araştırmacıların bazı değerlendirmelerine katılmamak mümkün değil. Onların da belirttiği gibi kitle iletişim araçlarının bireyler üzerindeki etkisinin farklı biçimlerde ve miktarlarda olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Gerçekleşen etkinin niteliği ve derecesi kişiden kişiye değişir. Bu durum bireylerin yaş ve cinsiyetlerinin yanı sıra, eğitim ve kültür düzeyleri gibi faktörlerle yakından ilişkilidir. Katz ve Lazarsfeld'in de vurguladığı gibi (Barrett & Braham, 1995: 59), özellikle de medyanın etkisinin derecesi ile bireylerin toplumsal statüleri arasında doğrudan ve ters bir ilişki vardır: Yüksek toplumsal statüye sahip olan bireyler, medyadan daha az oranda etkilenirken; düşük sosyal-ekonomik düzeydeki bireyler daha yüksek derecede etkilenmektedirler.

3. MEDYANIN ETKİLEME GÜCÜ KONUSUNDA TEMEL GÖRÜŞLER

Medyanın toplumsal gücü konusunda, birbirleriyle taban tabana zıt 2 temel görüş vardır:

1. Medya "edilgen bir iletici" (passive transmitters)'dir: İletilerin yayılmasında pasif bir konumdadır.
2. Medya iletişim olayında "etkin bir katılımcı" (active interveners)'dır: Mesajların şekillendirilmesinde aktif roller oynar.

Birinci görüşün takipçilerine göre medya, gerçekleri olduğu haliyle yansıtan bir ayna gibidir. Objektiflik ve yansızlık, medyanın profesyonellik ideolojisinin temel ilkelerini oluşturur. Bu düşünürlere göre medya, mevcut durumu nesnel ve tarafsız bir şekilde ortaya koyar. Bunu da büyük ölçüde, her türlü ön yargıdan ve baskıdan uzak şekilde gerçekleştirir (Barrett & Braham, 1995: 70).

Öte yandan, Marksist yaklaşım ise medya konusunu çok daha farklı bir perspektiften ele alınır. Çoğulcu (plüralist) düşünürlerin görüşlerinin karşıtı bir yaklaşımla, medyanın nesnel gerçekliği çarpıtıp tahrif ettiğini belirtirler. Marksist geleneğin takipçisi düşünürlere göre medyanın, ön yargıdan ve baskıdan kurtulması olanaksızdır. Çünkü toplumdaki bir takım güç odakları, ki biz bu güç odaklarını "elitler" olarak adlandırmıştık, bir çok toplumsal konuda olduğu gibi medya üzerinde de etkin bir güce sahiptirler.

Medya ve onun ürünleri de genellikle, toplumun ve bireylerin kaderlerini belirleyici konumda ve makro düzeyde karar verici durumda bulunan, bu hakim ekonomik ve siyasi gruplar tarafından şekillendirilir. Connell'in deyimiyle (ibid: 71) medya, bir bakıma hakim toplumsal sınıfların düşüncelerini dile getirmede bir megafon görevi yapmaktadır. Konu bu açıdan ele alındığında, medyanın gücünün mevcut toplumsal sınıfların güçleriyle yakından ilişkili olduğu görülür. Marksist düşünceye göre, (Marx & Engels, 1970: 64), maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf aynı zamanda, bu sahip bulunuşluğun bir getirisi olarak, düşünce ve zihinsel üretim araçlarını da kontrolleri altında tutar.

En azından potansiyel olarak kitle iletişim araçları, bireylerin duygu, düşünce ve inançları üzerinde çok büyük bir etkiye sahiptir. Bunun bir sonucu olarak da bireylerin tutum ve davranışlarını değiştirebilecek bir güce sahiptir. Meydana getirilebilecek bu değişikliğin yönü olumlu olabileceği gibi, olumsuz da olabilir. Bu durum bir çok faktöre bağlı olarak toplumdan topluma ya da aynı toplum içinde zamana bağlı olarak farklılık gösterebilir.

Toplumun ve medyanın içinde bulunduğu şartların yanı sıra, medyayı kontrolleri altında bulunduran hakim güçlerin durum ve tutumları da bunda etkili olur. Özellikle, kitle iletişim araçlarının kontrolünün belli merkezlerde ya da sınırlı sayıda güç odaklarının elinde toplanması, kitle iletişim ürünlerinin de söz konusu merkezlerce kontrol edilmesi gerçeğini beraberinde getirir. Bu durum son aşamada da, medyanın gücünün belli güç odaklarının elinde yoğunlaşması sonucunu doğurur. Böylesi bir medya, bazı Marksist ve eleştirel düşünürlerin de vurguladıkları gibi, hakim güç odaklarınca önem atfedilen baskın toplumsal norm ve değerlerin kuvvetlendirilip yaygınlaştırılmasının yanı sıra, toplumsal sistemin meşrulaştırılmasında da stratejik roller oynar.

Medya ile ilgili olarak "semiyoloji" (semiology: işaretler bilimi) ve dilbilimi (linguistics) alanlarında yapılan çalışmalar sonucunda ortaya konan bulgular, Marksist yaklaşıma bazı yeni açılımlar kazandırdı. Bu yeni gelişmeler, araştırmacılar tarafından genellikle "üçlü Sorunsal (problematic)" veya "ikili paradigma" olarak adlandırılır (Barrett & Braham, 1995: 72). Bu paradigmalar, kendi aralarında bazı önemli teorik farklılıklar gösterir. Aşağıda, söz konusu paradigmalara çok öz olarak bir göz atılacaktır. Bu durumda konu daha da netlik kazanacaktır.

3.1. YAPISAL NİTELİKLİ ÇALIŞMALAR

Medya alanında yapısal nitelikteki çalışmalar, Lewi Strauss'un "yapısal antropolojik" çalışmaları ile yakından ilişkilidir. Bunun yanı sıra, bu çalışmaların Roland Barthes'ın semiyoloji (işaretler bilimi), Ferdinand Saussure'ün linguistik (dil bilimi) ve Lacanean'ın psiko-analiz alanındaki çalışmaları ile olan yakın ilişkileri asla gözden kaçırılmamalıdır. Yapısalcı yaklaşımı izleyen araştırmacıların en çok başvurdukları yol, "metinsel analiz" yöntemidir. Böylesi araştırmalar daha çok film, fotoğraf, televizyon programları, yazınsal metinler, haberlerin içeriği, ...vb. gibi metinsel nitelikli iletiler üzerinde odaklanır.

Yapısalcı yaklaşım çoğunlukla, Althusserci (Althusserian) Marksist düşüncenin izlerini taşır. Fransız düşünür Louis Althusser, Marksist gelenek içinde hümanist ve Hegelci düşünceye karşıt bir tutum sergiler (Jary & Jary, 1991: 16-17). Althusserci düşünce, özellikle ideoloji konusuna ayrı bir önem verir. Bu düşünüre göre ideolojik üst yapı, ekonomik alt yapının sıradan bir yansıması olarak ele alınıp değerlendirilemez. Tam tersine ideoloji, belli ölçüde ekonomiyi de etkileyen, gerçek toplumsal ilişkilerin çok önemli bir boyutunu oluşturur. Curran ve arkadaşlarının da vurguladıkları gibi (Barrett & Braham, 1995: 73), Althusser ideolojiyi, gerçek yaşam koşullarında var olan bireylerin imgesel ilişkilerinin bir temsilcisi olarak algılar. Böylesi bir şekilde ele alınan ideoloji; gerçekliğin çarpıtılmış, tahrif edilmiş bir yansımasını oluşturma düşüncesinden uzak bir görünüm sergiler.

Althusser, Marksist düşüncenin önemli argümanlarından biri olan "yapı/üst yapı" görüşünü reddetmez. "Son aşamada ekonomi tarafından belirlenme" düşüncesini de özde karşı değildir. Fakat bununla birlikte, Althusser'e göre, ekonominin son aşamada belirleyiciliği zorunlu olsa bile, "ideolojik üst yapının" varlığını, oluşumunu ve doğasını açıklamada yetersiz kalır. Bu açıdan ele alındığında medya da, ağırlıklı olarak ideolojiden etkilenir. Althusser'in deyimiyle, kitle iletişim araçları, belirli ölçülerde devletin ideolojik aygıtları olarak da nitelendirilebilir.

3.2. SİYASİ EKONOMİ GÖRÜŞÜ

Yapısalcı paradigmanın, medya çalışmalarında, ekonomik temelden çok ideolojiye öncelik verdiğini yukarıda vurgulamıştık. Politik ekonomi ile ilgili teorik görüş ise daha çok, kitle iletişim ürünlerinin yapısı ve içeriği üzerinde durur. Tabi bunu yaparken de ekonomik temeli ön planda tutar. Siyasi ekonomik görüşün savunucularına göre, Kültürel üretim sürecinde, olayın ekonomik boyutu her şeyin temelini oluşturur. Bu süreçte ideoloji ekonomiden çok daha az önem taşır. İletilerin şekli ve içeriği ekonomik temellerce şekillendirilir.

Kitle iletişim araçları ile ilgili olarak sahiplik ve kontrol konusu çok önemli iki konudur. Bu iki temel faktör, yani mülkiyet ve kontrol faktörleri, medyada ki kültürel üretimin ideolojisini de ciddi boyutlarda etkileyen çok önemli etkenlerdir. İşin ekonomik boyutu ön plana alındığında, bu konu bir başka çok önemli konuya da çağrışım yapmaktadır: Ki o da medyada tekelleşme gerçeğidir. Bu durum yalnızca ülkemizin değil, gelişmiş ya da gelişmekte olan hemen her toplumu yakından ilgilendiren bir konudur. Dünya genelinde, kültür endüstrisi alanında hızlı bir artış gösteren tekelleşme, toplumlar için çok ciddi tehlikeleri de beraberinde taşımaktadır.

Görüldüğü gibi hem "idealizm"hem de "ekonomizm", Marksist terminoloji çok önemli iki kavramdır. Her iki kavram da, tarihsel maddeciliğin özüyle çelişmez niteliktedir.

3.3. KÜLTÜR TEMELLİ ÇALIŞMALAR

Kültür temelli çalışmaların en temel özelliği, "ekonomik indirgeme" (ekonomik belirleyicilik) görüşüne karşıt bir görüşe sahip olmalarıdır. Kültürcü (culturalist) araştırmacılar, Marksist gelenek içinde çok önemli bir yer tutan, düşünsel ve maddi güçler arasındaki ilişkileri anlayıp açıklamayı amaç edinen "alt yapı-üst yapı" formülasyonunu reddederler.

Medya konusunu kültür temelinde ele alıp inceleyen araştırmacıların başında öncelikli olarak İngiliz araştırmacılar Williams, Thomson ve Hoggart'ın isimlerini saymak gerekir. Bu geleneği benimseyen araştırmacılar kültürü, tarihsel koşulların ve ilişkilerin bir ürünü olarak varlık gösteren temel toplumsal sınıfların ve grupların, kendi iç dinamiklerinden ve aralarındaki etkileşimden doğan değerlerin ve araçların oluşturduğu bir bütünlük olarak algılarlar (Barrett & Braham, 1995: 76). Bu düşünürler medyayı, halkın bilincinin, beğeni ve tercihlerinin çok güçlü şekillendiricileri olarak kabul ederler.

Marksist düşüncenin "medyanın gücü ideolojiktir" şeklindeki değerlendirmesini, bir çok kültürcü düşünür de kabul eder. Fakat bu düşünürlerin ideolojiye yükledikleri anlam, Marksist düşünürlerinkinden çok daha farklıdır. Liberal düşünürler olarak da adlandırabileceğimiz bu düşünürler, medya ile ilgili olarak daha bir çok alanda Marksist düşünceden farklı, hatta kimi zaman onlarla taban tabana zıt görüşlere sahiptirler. Örneğin, medyanın birey ve toplum üzerinde yapabileceği etkiler konusunu ele alalım. Marksist düşünürler, konuyu olduğundan daha abartılı bir şekilde ele alırken, liberal düşünürler medya konusunu gerçek boyutlarından çok daha hafife alırlar. Olayı gerçek boyutlarından saptırarak, bilerek ya da bilmeyerek, etkisini daha azmış gibi göstererek, medyanın üzerinde yöneltilebilecek dikkatlerin ve eleştirilerin azaltılmasına hizmet ederler.

Curran ve arkadaşlarının da vurguladıkları gibi (Barrett & Braham, 1995; 63), medya konusunda Marksist düşünürlerin dile getirdikleri eleştiriler, yalnızca araştırmacıların akademik ilgisini konuya çekmekte çok önemli görevler yerine getirmekle kalmayıp, halkın konuyla ilgili olarak bilgilenmesinde ve bilinçlenmesinde büyük rol oynadı. Bu sayede, medya konusundaki bilgi birikimine çok önemli katkılar sağlayan, bir çok ampirik çalışmanın hayata geçirilmesine de zemin hazırlandı. Bütün bu çalışmaların ürünü olarak, bireylerin hayat anlayışları ve dünyayı algılayış şekillerine medyanın yapabileceği etkiler konusu, yapılan deneye ve gözleme dayalı araştırmaların bulgularıyla da desteklenerek, daha bir açıklık kazanmış oldu.

*Sosyolog ve siyaset bilimci. İngiltere'de "University of Surrey" de, Sosyal bilimler metodolojisi alanında yüksek lisans (MSc.) ve siyaset sosyolojisi alanında doktora (PhD) yaptı. 6 yıla yakın yurt dışında, sosyolojinin değişik alanlarında çalışmalarda bulundu. Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi'nde dekan yardımcısı, orta öğretim sosyal alanlar eğitimi bölüm başkanı ve öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, 60100-TOKAT
GSM: 0532 270 81 45, İş Tel: (356) 252 16 16 / 34 44, 34 19, Faks: (356) 212 17 48
E-posta: arslandali@gop.edu.tr, cimderaslan@hotmail.com

KAYNAKÇA:

ARSLAN, A. (2001-a), Dünyada ve Türkiye'de Medya Gerçeği, Tokat: Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü (Yayına hazır kitap).

ARSLAN, A. (2001-b), Elit Sosyolojisi, Tokat: Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü (Yayına hazır kitap).

ARSLAN, A. (1999), Who Rules Turkey: The Turkish Power Elite and the Roles, Functions and Social Backgrounds of Turkish Elites, Guildford: University of Surrey, Department of Sociology (PhD Thesis).

ASTIZ, C.A. (1969), Pressure Groups and Power Elites in Peruvian Politics, London: Cornell UP.

BARRETT & Braham (1995), Media, Knowledge and Power, London: Routledge.

DAVIES, M. (1985), Politics of Pressure, London: BBC Publications.

ETZONI, H. (1993), The Elite Connection, London: Polity Press.

JARY, D. & Jary, J. (1991), Dictionary of Sociology, Glasgow: Harper Collins.

MARX, K. & Engels, F. (970), The German Ideology, NewYork: International Publishers.

RİVERS, W.L. (1982), The Other Government: Power and the Washington Media, New York: Universe Books.

RUBİN, B. (1981), Press, Party and Presidency, London: Norton.

SCANNELL, et. al. (1992), Culture and Power: A Media, Culture and Society Reader, London: Sage.

 

 

 

 

63038 kez görüldü, 2 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi